Bazı sabahlar uyanırsınız ama uyanmak istemezsiniz. Gözlerinizi açar, odanıza dolan gün ışığına inat karanlığa sarılırsınız. İşte tam da oradasınızdır: dertlerin ağır yüküyle kamburlaşmış, kederin sancısı kalbinize saplanmış bir hâlde. Bir adım atmak bile imkânsız gelir.
Dertlerin açısından, her şey tükenmiş gibi görünür. İnsanlar konuşur, gülümser, sorular sorar, ama sesleri yankılanır sadece. Hiçbir şeyin anlamı kalmamış gibidir. Omuzlarınızı çökerten o görünmez ağırlığın adı tükenmişliktir. Öyle bir yorgunluk ki, ne dinlenmek çözüm olur ne de uyku.
Kederin sancısı derin bir yara gibidir, iyileşir sandığınız anda yeniden kanar. Her bir anıya, her bir düşünceye sızar. Hayaller kuramaz hâle gelirsiniz. Gelecek bir sis perdesinin ardına gizlenir, ne geçmişin hüznünden ne bugünün boşluğundan kurtulabilirsiniz.
Gözlerinizde umut kırıntıları ararsınız, ama aynada sadece bir yabancıyla karşılaşırsınız. Elini size uzatan kimse yokmuş gibi gelir, oysa uzanan elleri bile göremeyecek kadar yorulmuşsunuzdur. Kendinizi kelimelere dökmek istersiniz ama kelimeler bile yetmez.
Tükenmişsinizdir. Ancak tükenmek, bir son değildir. Her şeyin ağırlaştığı bu noktada, belki de kendinize dönüp şu soruyu sormanın zamanı gelmiştir: "Neden buradayım?" Çünkü o sorunun cevabında bir ışık saklı olabilir. Karanlık uzun sürebilir, ama unutmayın, hiçbir gece sonsuza dek sürmez.
Ve belki, bir gün, dertlerin açısını hafifletecek, kederin sancısını dindirecek bir nefes bulursunuz. O gün gelene kadar, kendinize izin verin; ağlamak, yorulmak, hissetmek... Çünkü insan olmak da bu değil mi zaten?
Dertler yüreğimde bir kor gibi,
Keder sancısı vurur, dinmez hiç.
Hayat ağır gelir, yollar sisli,
Tükenmiş ruhumda kaybolur ışık