Bundan çok değil 15 yıl 20 yıl önce partilerde işleyişin nasıl olduğunu hatırlayanlar vardır.
MHP’de siyaset yapmak isteyen genç bir isim önce Ülkü Ocaklarının kapısından içeriye girerdi.
Refah Partisi ile hayat bulan Milli Görüş geleneğindeki genç bir siyasetçinin ilk adresi MGV (Milli Gençlik Vakfı) olurdu.
Sol gelenekten gelen bir siyasetçi adayı da kendisini daha çok partinin gençlik yapılanması olan gençlik kolları başkanlığında siyasete “merhaba” demek zorunda hissederdi.
Söz konusu gençlik teşkilatları o günkü şartlarda zaten bir okul olarak görülür ve bu okullardan mezun olma başarısını gösterenlerde şartlar uygun gittiği takdirde gönül verdikleri partilerin en üst kademesine kadar gelebilirlerdi.
Gençlik teşkilatlarına gitmek için yaşı geçenlerin yada buralarda vakit kaybetmek istemeyenler bulundukları beldelerde partinin belde başkanlıklarına, ilçelerdeki ilçe başkanlıklarına, il merkezlerinde ise İl başkanlıklarına gidip kayıt yaptıktan sonra siyaseten kariyer planlaması hazırlarlardı.
Partinin kapısından giren herkesin aklında belde-ilçe ve il kongreleri olurdu.
Partinin yapılacak Büyük kurultayı öncesi beldelerden çıkıp ilçe delegesi sonra il delegesi en sonunda da büyük kurultay delegesi olabilmek adına verilen mücadeleleri anlatmaya kalksak sahifelere sığmaz.
Hele bir partinin belde –ilçe-il yönetimine girmek ise bir siyasetçi adayı için elde edilmesi gereken en büyük mükafatlardan birisi olarak bilinirdi.
Söz konusu aşamalardan geçtikten sonra milletvekilliği için yapılacak ön seçim öncesi partinin ne kadar üyesi varsa tamamının gönlünü yapmak, hiçbir delegeyi es geçmeden ziyaret etmek adına verilen çok zorlu bir mücadele şekli vardı.
O dönemler parti genel merkezleri ön seçimden çıkan sıralamalara da pek fazla müdahale etmezlerdi.
Dolayısı ile böyle bir süreçte, bırakın il-ilçe-belde başkanlıklarını herhangi bir parti üyesi bile son derece kıymetliydi.
Sonraları siyaset yavaş yavaş tabandan Ankara’ya doğru gitmeye başladı.
Parti genel merkezleri “birden fazla aday çıktığında kongre sonrasında tatsızlık çıkıyor” diyerek çok adaylı kongreleri terk etmeye başladılar.
Buda yetmedi son derece garip anlayış ile “Genel merkezimizde yapılan değerlendirmeler sonrasında falanca yerleşim merkezindeki adayımız filanca kişi olarak belirlenmiştir, kongre tek adaylı olarak falanca spor salonunda yapılacaktır” denilerek partinin tüm üyelerini bir salanda toplayıp tek adaya oy vermeleri sağlanmaya başladı.
Bu kadarla kalsa iyi.
Partilerin çoğu nerede ise kongreleri ortadan kaldırmış durumda.
İl-ilçe-belde başkan ve yöneticilerini yıllar yılı atama ile devam ettiren partiler var.
Yani üyelere artık söz hakkı , kendi yöneticisini seçmen hakkı yok.
Hal böyle olunca gönlünden milletvekilliği yada belediye başkanlığı geçen bir siyasetçi adayının yapması gereken tek bir işi kalıyor: Genel merkez ile iyi ilişkiler kurmak.
Özellikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hayatımız girmesinden sonra genel seçimde seçilebilecek sıradaki isimler genel merkezler tarafından belirleniyor.
Belediye başkan adayları, meclis üyesi adayları, il genel meclis üyesi adayları yine genel merkezlerden belirleniyor.
Teşkilatları ilgilendiren konulardaki bu kadar olumsuzluk sonrasında pek çoğunuzun aklına “Acaba teşkilat mensupları ne iş yapıyor?” sorusu geliyor.
Bugün iktidar partilerinin teşkilatlarında görev alanların büyük bir çoğunluğu iktidarın nimetlerinden faydalanmak ve iş takibi yapmak adına bulunuyorlar.
İktidar umudu bulunmayan partiler ise çoğunlukla emekli olduktan sonra gidecek bir yeri olmayan vatandaşlarımız tarafından can sıkıntısını giderecek mekanlar olarak değerlendiriliyor.
Bir başka siyasetçi grubu daha var..
Parası olan ancak toplumda herhangi bir statüye kavuşamadığı için kaygı çeken siyasetçi adaylarının il-ilçe-belde başkanlıklarını ofis gibi kullanmak adına para harcayan insanlar var.
Yarışmanın olmadığı.
Üyeye değer verilmediği
Bir siyaset arenasında teşkilat mensuplarına yapılacak bir tek meşgale kalıyor.
Ziyaret yap.
Yaptığın ziyaretleri sosyal medyada paylaş.
Gerisini zaten genel merkezler sizin yerinize düşünüyor.