Her zaman her şeye, “dış güçler” kılıfı geçiren biri veya Sürekli “iç güçleri” yazan biride olmadım.
Türkiye gibi stratejik bir ülkede yaşamanın getirdiği “şüpheci” bir yaşamım olduğunu da kabul ediyorum.
Şüphecilik, bu ülkede dış politika çizgisi olmalı.
Komploculuk, okullarda ders olmalı.
Komploculuk, zeka ürünüdür. Koyun gibi çekilmeye, engeldir. Neyse…
HAARP Atmosfer Silahları’yla “iklim değişikliği” adı altında, dünyanın dengesini bozuyorlar.
İklim değişikliğinin, ABD tarafından bir silah olarak kullanıldığını, bilindiği bir gerçektir.
ABD elinde böyle bir silah olduğu halde…
Bulutların kısırlaştırılarak, hedef ülkeye kuraklıklar yaşatıldığı, bilinen ilmi bir gerçek.
İran Sivil Savunma Kurumu Başkanı, İran’a gelen bulutların kısırlaştırıldığını öne sürmüştü. İran, Irak Suriye kuraklıkla boğuşuyor.
Özellikle, petrolü ve suyu kontrol etmek isteyen İsrail, bu işte, baş fail…
Yolcu uçakları ülkeler üzerinden uçarken, ülkelere zehir püskürtüyor.
Özellikle Türkiye üzerinden uçan uçaklara, bence dikkat edilmeli.
Dünya, bu yeni tür hırsızlığı, konuşuyor. Hava spreyleme, uluslararası anlaşmalar kılıfıyla yapılıyor.
Ve ne püskürtüldüğünün, bugün denetlendiği söylenemez.
Özellikle açık havalarda ortaya çıkan bu uçaklar, ızgara halinde desenli spreyleme uçuşları yaparak, gökyüzünde kalıcı Chemtrial izleri bırakıyor. Türkiye’yi havadan zehirliyorlar, haberiniz olsun.
Stratosfer Aerosol Jeomühendisliği (Toksik Aerosol Bulutlar ya da Toksik Uçak Spreyleri); Özetle, havadan zehir spreyleniyor.
Dünyada bir çok ülkede de gözlemlenen bu uçaklardan püskürtülen kimyasalın özünde, baryum tuzları ve alüminyum parçacıkları bulunuyor.
Gökyüzü ve güneş tamamen perdeleniyor.
Özellikle büyük şehirler üzerinde, sürekli varlıklarını sürdürüyorlar.
Bu olaya artık bir güvenlik sorunuyla bakılmalı. Özal’lı yılları hatırlayın Çernobil kazası olmuş, ülkenin bakanı çıkmış ekranlara elinde çayla, ağzını şapırdatarak, “radyasyonlu çay daha lezzetli!” demişti.
Sonra aldığı “lezzet”, onu götürmüştü bu dünyadan.
O çayı içenler, bugün kansere karşı hayatta kalma mücadelesi veriyorlar.
Karadeniz’de kanser, almış başını gidiyor. Ne yazık ki, her şey, bize oluyor son yıllarda.
Can çekişen şağlık sistemimiz, her an çökebilir.
Havadan yapılan spreylemeyle, tepemizde ne kadar katil bulutların dolaştığını, biliyor muyuz?
Yağmur yağdığında, gökten resmen ateş yağıyor, bu kadar şimşek, havada bu kadar enerji, normal mi?
En azından araştırılsın ve bizim iddialarımız çürütülsün.
Yani demem o ki, dostlar! Havamız yerinde değil!
Bulutlarımız, eskisi gibi saf değil! İçinde binbir çeşit zehir barındırıyor, olabilir.
Eskiden, Nisan yağmurları şifaydı, şimdi Nisan ve Aralık fark etmez, yağmurlarla birlikte, zehir inebilir gökten.
Kimse, köyünün yağmurlarında, ıslanmaya kalkmasın! “Yağdır Mevlam Su!” desek, ne yağacak bilmiyoruz!