82 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti bir haftadır Antalya ilimizin Manavgat ilçesinde başlayan ve önlenemediği için şu an Ege bölgesini kuşatan özelliklede dünyanın “Turizm başkenti” olarak bilinen Muğla ve ilçelerinde devam ediyor.
Geçtiğimiz hafta yangının başladığı saatlerde bizim gibi henüz işin vehametinin farkına varamayan milyonlarca vatandaşımız saatler-günler geçmesine rağmen yangının bir türlü durdurulamaması sonrası ortaya çıkanlar gözlerin yangın öncesi ve yangın sonrası alınması gereken tedbirlerin neden alınmadığı sorusunu daha fazla gündeme getirdi.
Biz çok uzun yıllardır hem aracımız için hemde ikametgah olarak kullandığımız ev için kasko ve sigorta ücreti ödüyoruz, özellikle aracı olan ve aracını kasko yapan vatandaşlarımız yıllık kaç para kasko ücreti ödendiğini çok net bir şekilde biliyorlar.
Uzun yıllardır kasko ve sigorta ücreti ödememize rağmen şükürler olsun önemli canımızı yakacak içimizi acıtacak bir kaza yapmadığımız için yıllar yılı ödediğimiz kasko ve sigorta ücreti ile kalmış durumdayız.
Ancak bu zamana kadar kaza yapmadık diye aklımızdan “Bundan sonra kasko yapmayalım boşuna para vermeyelim” diye saçma sapan bir fikir gelmiyor, dolayısı ile “ne olur ne olmaz “diyerek tedbirli davranarak kasko yapmaya devam edeceğiz.
Bu örnekten yola çıktığımızda başta Türkiye olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde yaz mevsimlerini çok sıcak bir şekilde geçiyor, biz 60 yaşına geldik bir tane yaz mevsimi yoktur ki küçük yada büyük yangın çıkmasın.
Böyle bir noktada yöneticilerin “ Bu mevsim yangın çıktı ama gelecek yaz mevsiminde yangın çıkmayabilir bunun içinde yangın önleyici araç gerece dünyanın parasını vererek atıl bir şekilde bekletmeye gerek yok” şeklinde bir düşünce içerisinde olmaları zaten akıl karı olmasa gerek.
Bu yaz mevsiminde hepimizin ağlayarak takip ettiği çok büyük yangınlar ile karşı karşıya kaldık, İşin daha vahimi şu aşamada Türkiye Cumhuriyetinin kasasına turizm geliri olarak çok büyük miktarda gelir sağlayan Antalya ve Muğla illerinin olmasıdır.
17 Ağustos tarihinde meydana gelen ve “Asrın felaketi “ olarak değerlendirilen Marmara depremi sonrası aradan 20 yıl geçmesine rağmen gerekli imar değişiklikleri yapılmadı, kentsel dönüşüm hayata geçirilemedi, Bu yüzdendir ki deprem ile ilgili söz söyleme yetkisi olan kim varsa tamamı olabilecek bir depremde meydana gelebilecek kayıpları söylerken tüylerimiz diken diken oluyor.
Belki oldum olası “kaderci” bir yapıya sahip olduğumuzdan böylesi olağanüstü felaketler sonrasında olup bitene razı bir görüntü arz ediyoruz, Ancak hiç birimiz “Bu başımıza gelen kaçıncı felaket meydana gelen bu felaketlerden sonra bir daha aynı problemleri yaşamayalım diye hangi tedbirler alındı” sorusunu bir türlü soramıyoruz.
Yangınların meydana geldiği bölgelerde yaşayan vatandaşlarımızın çektiği sıkıntıları göremeyen o acıyı duymayanların kendi dünya görüşlerine göre görüş belirmesi kolay, Allah böyle bir acıyı bir kez daha milletimize yaşatmasın.
Ancak söylememiz gerek, bundan sonra meydana gelebilecek bu felaketler öncesi alınması gereken tedbirler hayata geçirilmesi takdirde önümüzdeki yaz mevsiminde de meydana gelebilecek felaketler karşısında yine ağlayacağız, yine dizlerimize vuracağız.
Önce tedbir, sonra tedbir, ondan sonra yine tedbir.