Bizi tanıyanlar hayatımızda Gazetecilikten başka bir faaliyetin olmadığını bilirler eve biraz daha fazla ekmek götürebilmek adına zaman zaman başka ticari faaliyetler yapmış olsak ta bu yaşa kadar hayatımızı iyi kötü sürdürebildiğimiz tek amiral gemisi Medyadır.
Aşağı yukarı 35 yıldır medya sektörünün içerisindeyiz, Geçen bunca yıl içerisinde birisi çıkıp “Yüksel Ercan geçen bu 35 yıllık zaman dilimi içerisinde bir değerlendirme yap” dese kendisine “zor günlerimiz kolay günlerimizden daha fazladır” olacaktır.
“Zor günlerin kolay günlerden fazla olması” sadece Yüksel Ercan için değil işini düzgün yapan gelen her iktidarın yanında yer alan belli bir kitle hariç tüm medya mensupları için geçerlidir.
Medya sektörü bünyesinde iken bir şekilde herhangi bir siyasi partiden milletvekili olan pek çok meslektaşımız mevcut, Gazetecilik yaparken bin bir türlü zorlukla karşılaşan bu arkadaşlarımızı TBMM’de görünce “Çok şükür bizim sorunlarımızı bizden daha iyi bilen arkadaşlarımız milletvekili oldular, bu arkadaşlarımız şimdi sektörün sorunlarını en iyi şekilde partilerinin üst yönetimine taşıyacak ve var olan sorunların asgariye inmesi için çaba gösterecekler” diye sevinir dururuz.
Ancak bu beklentilerimiz bu zamana kadar kesinlikle cevap bulmadı, Öyle bir noktaya geldik ki bırakın gazetecilerin hayat standardının yukarıya çıkartılmasını mevcudu muhafaza etme durumu bile kalmıyor.
Son günlerde Hükümetin hayata geçirmeye hazırlandığı “Tasarruf tedbirleri” çerçevesinde medya kuruluşlarına getirileceği söylenilen kısıtlamalar zaten zorda olan medya kuruluşlarının idam fermanı olması ile eş anlamlı bir çalışma olsa gerek.
Bu durum sadece merkezi hükümet noktasında ele alınmıyor, Şehir merkezlerinde, İlçelerde, beldelerde seçilen belediye başkanı “getirin bakalım kasada ne kadar para var, borcumuz alacağımız ne kadar.?” sorusuna cevap bulduğu andan itibaren ilk yapacağı iş medya kuruluşlarına “ekonomik yaptırım” uygulamak oluyor.
Medya kuruluşlarına yaptırım uygulamaktan bir saniye olsun geri durmayan sözünü ettiğimiz kurum-kuruluşlar bu sektörün ne kadar SGK ve vergi ödediklerinin, kaç kişi çalıştırdıklarının, elektrik-su –doğalgaz-internet ödediklerinin ve bu yönü ile ekonomiye ne kadar katkı yaptıklarının hesabını asla yapmazlar.
Medya kuruluşları zorda kalsın diye ellerinden geleni ardına koymayan siyaset kurumu ne hikmetse medya mensupları olmadan sokağa çıkmazlar, adım atmazlar, aldıkları nefesin bile medya kuruluşları tarafından haber yapılmasını isterler.
Bizim siyaset kurumundan öyle afaki katkı beklemek diye bir derdimiz bu zamana kadar olmadı bundan sonra da olmaz, Biz her gelen yönetime “ İşini iyi yapan medya kuruluşları ile merdiven altı medya kuruluşlarını birbirinden ayırın, evini gazetecilik yaparak geçindiren, işini düzgün yapan gazeteci ile aklına estiğinde ara sıra bu mesleğe giriş çıkış yapanları lütfen bir tutmayın” diye ikaz ediyoruz ancak işin doğrusu bu çağrımıza kulak asını da şu ana kadar çok az gördük.
Biz sabah erken saatlerden gece yarılarına kadar medya sektöründe mesai harcıyoruz.
-SGK ödüyoruz
-Vergi ödüyoruz
-elektrik ödüyoruz
-su ödüyoruz
-İnternet ödüyoruz
-Telefon ödüyoruz
-Kira ödüyoruz
-Bina aidatı ödüyoruz
-Ajanslara para ödüyoruz
-Personele para ödüyoruz
-Belediye’ye işyeri ruhsatı ödüyoruz
Bu ve buna benzer yüzlerce ödemeden imkan bulabilirsek evimize ekmek parası götürmenin mücadelesini veriyoruz.
Merkezi hükümetlerin, yerel yönetimlerin yada diğer kamu kurum kuruluşların bu kadar zorluk içerisinde sadece haber yapmak ve kamuoyunu doğru bilgilendirmek için çırpınan bir sektöre her türlü desteği vermesi gerekirken tasarruf tedbirlerine ilk olarak medya mensuplarından başlanılması akıl işi değil.
Siyasetçiye "makam arabanı kullanma- Karşılama giderlerinden kısıntı yap, Bu kadar maaş bana fazla biraz fedakarlık yap hatta Belediye başkanlığı gibi kutsal bir makama seçilmişsin hiç maaş alma” dediğimizde suç oluyor ancak siyasetçi ne yazık ki bu olumsuzlukları medya kuruluşlarına reva görebiliyor.
Adalet bunun neresinde.???