Sonun Başlangıcı

26 Ocak 1699’ta Osmanlı İmparatorluğu Avusturya, Lehistan ve Venedik arasında imzalanan Karlofça Antlaşması ile Banat ve Temeşvar hariç, bütün Macaristan ve Erdel Prensliği Avusturya'ya, Ukrayna ve Podolya Lehistan'a, Mora ve Dalmaçya kıyıları Venediklilere bırakıldı.

Bir zamanlar dünya imparatorluğu olan Osmanlı bu tarih itibariyle duraklamadan gerileme dönemine girerken batı da büyük çapta toprak kaybı da son sürat başlamıştı.

Aslında imparatorluğun çökmesi için her türlü zemini bizzat devlet yönetenler yani Padişahlar ve onların çevresinde ki gruplar tarafından hazırlamıştı. Çünkü batının sanayi devrimi ile birlikte her alanda ki gelişimi karşısında Osmanlı yenileşmeye karşı kapılarını kapatmıştı.

Peki, Osmanlı neden geri kalmıştı?

Gelişen dünyaya neden sırtını dönmüştü?

Matbaa 1400’lü yılların ortalarında Avrupa’da John Gutenberg tarafından ilk kez denendi ve 42 satırlık bir İncilin baskısı yapıldı.

Osmanlı’ya ise matbaa neredeyse 300 yıl sonra 1726 yılında gelmiştir.

Osmanlı Padişahları matbaaya ve kitap basımına izin vermediği gibi çok ağır cezalarda getirmişti.

Yabancı dillerde basılan kitaplar sayesinde Devleti Aliye egemenliğindeki gayrimüslimler arasında okuma yazma hızla gelişirken Müslüman halk gaflet uykusunu sürdürür.

Böylece, imparatorluk sınırları içinde en bilgisiz, en hoşgörüsüz, en çağdışı kalmış grubu Türk, Arap ve Müslümanlar oluşturur.

Gâvurlar, gayrimüslimler ve kâfirler hızla dünyanın aydınlanma çizgisini yakalarken Müslümanlar koyu karanlık ve taassubun köleleri olarak bir lokma bir hırka felsefesiyle yaşamlarına devam ederler.

Bu geri kalmışlık öyle bir noktaya gelir ki Osmanlı'nın son döneminde okuma yazma oranı bile yüzde 1-2'lere kadar düşer.

Sonuçta öğrenmeyen ve bundan dolayı dünyada olup bitenlerden uzak kalan toplum tamda onları yönetenlerin istediği şekilde yönlendirilir, kullanılır.

BİLİM YOKSA KARANLIK VAR

1973 yılında NASA‘Mariner 10’ isimli sondayı uzayı gönderdi. Bu uzayı aracı 1974 yılında Merkür’ün yörüngesine girerek gezegen hakkında bilgiler toparlamaya, fotoğraflar göndermeye başladı.

Çok daha öncesinde ise 1964’de NASA tarafından Mars’a uzay aracı gönderildi. Geçen 60 yıllık zaman dilimi içinde ABD, Rusya, Çin ve bası Avrupa ülkeleri uzaya araçlar gönderdi, araştırmalar yaptı.

Çünkü onların akılları artık dünya ile sınırlı değil uzayın boşluklarını arayıp, tarıyorlardı.

ABD o sıralarda (1970’ler) uzay ile uğraşırken Türkiye’de ise iç kargaşa devam ediyor sağ, sol kavgası ile toplum çatışma haline getiriliyordu.

Nihayetinde gelişmek ve Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine ulaşması gereken Türkiye, bütün enerjisini kendi içinde yok etti.

Aradan geçen yıllara karşın Türkiye hala kendi içinde bocalamaya, yanlış ve akıl dışı siyaset ile yarınlarını tüketmeye devam ediyor.

Siyasin sığ ve topluma, ülkeye hiçbir şey kazandırmayan dehlizlerinde kalanların bu ülkeyi bir adım ileri götürmesi mümkün değil. Bilimi reddeden ve tamamen hurafelere, çağdışçılığa mahkum olan beyinlerin ülkemizi çağdaş, özgür refah ortamını sağlayamaz.

Bilimin olmadığı yerde karanlık var.