Sonbahar hüznün mevsimi, bir sala ile bitiş bir çığlık ile doğuş demek.

 

 

“Sonbahardı; seninle geçiyorduk o yoldan,

Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu
Bize yaklaşıyordu

Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu.
Rüzgarların değildi bu musiki, bu hüzün;
Hatırladın değil mi? Kuşlar ağlaşıyordu...”

Hüseyin Nihat Atsız

Sonbahar hüzünlü bir hazandır. İlkbaharın hayata neşe ile tutunan fidelerinin, ağaçların yaramaz çiçeklerinin, yazın sıcak ve huzurlu büyümelerinin meyveye durma telaşının sonrasında evlerin avlularında, tarlaların rüzgarlarında toza toprağa karışan hasat telaşıbirdenbire sona erer ve güz başlar. Güz aslında sondan öncesidir.

Deneyimin, büyümenin, meyve vermenin sonrasında görevini tamamlamaktır.

Önce tarlalar sararır ve kurur, yeşilin yerinin kır ve koyu toprak alır. Sonra bütün yaz boyunca su taşıyan ırmaklar yavaşlar incelir yer yer kurur. Ağaçlar meyve vermenin gerisinde yalnız ve hüzünle yapraklarını döker.

Ağaçların tepelerinde rengi solmuş kurumuş yapraklar aniden kopar dalından başıboş bir rüzgârın kucağında sallanıp yere daha önceden düşmüş yaprakların arasına karışır. Huzurlu ama yorgun bir sürükleniş. Ani ve güçlü bir rüzgâr çıkar, yaprakları alır götürür derenin kıyısına.

Su bekler o yaprakları alır içine bir meçhule taşır onları. Ağaçlar yapraklarından olur, yapraklar dallarından, dere yalnızlığından. Kış gelmeden evvel yani doğa uyumadan güz, son selamlaşmaların helalleşmelerin mevsimidir.

Sonbahar sakinlik ve tevekkül mevsimidir. Bilinen bir sonun aslında bilinen bir başlangıcıntevekkülü. Ellerimizin arasından kayıp giden geçmişimiz, anılarla sarmalanmış deneyimlerimizin sonunda galiba sona teslim olmak mevsimi. Bu aslında belkide yorgunluktan huzurludur belkide sona engel olamayanın kabul edişi.

En güzel şiirler en olmayan aşka yazılır, en güzel şarkılar kaybedilenin arkasındandır. Zamana yetişememenin, hükmedilen onca şeye, paraya, güce, saltanata rağmen zamana hükmedememenin tarifsiz suskunluğudur.

Sokaklar tenhalaşır, ağaçlarda tek, tük kalan yapraklarınrüzgâr ile dansı, üşümek ile terlemek arasında kararsız iklim, son turşuluk sebzeyi, kışlık bakliyatı, patatesi, soğanı satan sokak satıcılarının bağırtıları, belkide bu işten en az etkilenen çocukların haşarılıkları, akşam solgun sokak lambalarının yardımı ile eve gelen babaların yorgunlukları ile geçen günler.

Gece yarısı gürültü ve heyecan ile yanan ışıklar, sokak köpeklerinin huzursuzluğu ile çaresizce koşturan adamlar, pencerelerden dışarıyı gözleyen pijamalı kadınların merakı alel acele bulunan bir taksiye bindirilen hamile bir kadının utangaç kıvranmaları gecenin sessizliğini kısa sürede olsa bitirir.

Ne zaman sokak köpekleri susar mahallede eski huzuruna kavuşur.

Sabah güzün en güzel habercisi aynı taksi ile evine kucağında bir bebek ile dönen kadındır. Hazan mevsiminde hayata yeni başlayan pembe yüzlü bebek,bu sonu bekleyen zamana ve sonun tevekkülüne belkide ders olsun diye ağlayarak, gülerek mahallenin duvarlarına yansıyan bir heyecan ile gelir.

Sona engel olunmaz belki ama herkes anlar ki o zaman biten ile başlayan aslında sonunda hep bir başlangıçtır.

Bir sela ile bitişte, bir çığlık ile bir doğuşta bir başka durumun başlangıcı.

Galiba önemli olan her iki başlangıç arasını nasıl doldurabildiğimiz. İlkbahar gibi üretken, yaz gibi meyveli, sonbahar gibi durgun ve kış gibi sessiz.İşte burada siz neredesiniz?