Hayat, ince bir tül gibidir; nefes alıp verdikçe görürsünüz, ama elinizi uzattığınızda kaybolur. Gassal olmak, işte bu tülün ardındaki gerçeği bilmek demektir. Biz, bedenleri yıkarız; anıları değil... Ruhlar uçup giderken, geriye kalan bir emaneti taşırız.
Her gün yeni bir bedenle karşılaşırız. Kimi bir çocuğun gülüşünü taşır yüzünde, kimi yaşlı bir çiftin yıllanmış sevgisini. Ama her birinin ortak noktası, son bir defa yıkanıp arınmaya duyduğu ihtiyaçtır. Elleriniz bedenlere dokunurken, yüreğiniz acılara dokunur. Çünkü ölümün sessizliği, yaşamın fırtınalarını fısıldar.
Bir annenin titreyen elleriyle uğurladığı evlat...
Bir babanın, "Daha yeni başlamıştı hayatına" diye hıçkırdığı oğlu...
Bir eşin, yıllarını verdiği sevdiğini toprağa bırakmadan önceki son vedası...
Her biri gözlerinizin önünde durur. Ve her biri, sizden bir parça götürür.
Gassal olmak, sabır ve sükûnet ister. Ölümle dost olmak değil; onun gerçeğini anlamaktır. Dualarınızda, yalnızca ölenler değil; geride kalanların kırık kalpleri de vardır. Elleriniz suyla dolarken, gözleriniz yaşlarla dolar. Ama siz ağlayamazsınız, çünkü sizin göreviniz, onların yükünü hafifletmektir.
Her yıkadığınız bedende kendinizi görürsünüz. "Bir gün ben de buraya geleceğim," dersiniz. "Bir gün benim de bu dünyadaki izim silinecek." İşte o an, yaşamın ne kadar kısa, ama ne kadar değerli olduğunu anlarsınız.
Ve son dua okunurken, arkanızı dönüp sessizce odadan çıkarsınız. Çünkü artık o, size değil, sonsuzluğa emanettir.