Siyaset dünyanın özellikle de Avrupa’nın tüm ülkelerinde olabildiğince ılımlı bir hale geliyorken bizde maalesef siyaseti “kan davası” olarak gören belli bir kitle yüzünden aradığımız ve ihtiyacımız olan huzuru, istikrarı bir türlü bulamıyoruz.
12 Eylül 1980 öncesi tüm Türk halkının beklediği Süleyman Demirel’in genel başkanlığını yaptığı Adalet Partisi ile Bülent Ecevit’in başında bulunduğu Cumhuriyet Halk Partisi koalisyonu gerçekleşmiş olsa “Kenan Evren başkanlığındaki “Beşli Cunta” darbe yapabilirmiydi..?” şeklindeki soruya hemen herkes “Hayır yapamazdı” cevabını verecektir.
Çok partili hayata geçileli beri partiler arasındaki amansız mücadele yukarıda da belirttiğimiz gibi bir noktadan sonra adeta “kan davasına” dönüşünce ortaya çıkan kaotik durumu değerlendirmekten bir an bile geri durmayan “karanlık güçler” Türkiye’nin ilerlemesinin önünde tam bir fren vazifesi gördüler.
1999 yılında yapılan Genel seçim sonrasında hatırlayanlar vardır hiç kimse DSP ile MHP’nin bir araya geleceğine ihtimal veremiyordu, Tüm kamuoyu sağda birinci parti çıkan MHP’nin RP ve DYP ile yada ANAP ile hükümet kuracağını düşünürken olmayan birliktelik gerçekleşti ve DSP-MHP-ANAP hükümeti hayata geçti.
DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti dolayısı ile kıyamet kopsa bir araya geleceği düşünülemeyen DSP ile MHP birbirini çok daha iyi tamıma fırsatı buldular, sonrasında ise belki son 40 yıldır görülmeyen bir dayanışmaya şahit oldular.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli tarafından ortaya atılıncaya kadar AK Parti ile MHP arasındaki çekişme hepimizin malumudur, o zamana kadar AK Parti ile CHP arasında olmayan çekişme AK Parti ile MHP arasında yaşanıyor her iki tarafta birbirine adeta düşman gözü ile bakıyordu.
Sonrası malum, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte AK Parti ile MHP hiç olmadığı kadar birbirlerine yanaştılar, muhalefete göre yanlış kendilerine göre doğru gelen siyaseti yaptılar ve içerisinde bulunduğumuz günlere kadar bu dayanışmadan da asla taviz vermediler.
Tercüman gazetesinin logosunda “Dünya her sabah yeniden kurulur-Her sabah taze bir başlangıçtır” şeklinde harika bir ifade var, Bu ifadeden yola çıkıldığında bugün “asla olmaz” denilen birlikteliklerin bir anda hayata geçirildiğini “Hiçbir şekilde ayrılmazlar” denilen yapıların bir saatte dağıldığı alanın siyaset sahnesi olduğunu kolaylıkla anlayabiliriz.
Biz sürekli belirtiriz, Türk seçmeni dünyada ne yapacağını bilen ender seçmen kitlesinden birisidir, Seçmenin bu sağduyusu dolayısı ile iktidara gelmeyen dünya görüşü ve siyasi parti nerede ise kalmamıştır.
Seçmen kendisine faydası olduğuna inanmadığı siyasi hareketi bir dönem deniyor fayda gelmeyeceğini anladığında o partiyi terk ediyor başka bir siyasi oluşuma yöneliyor, aynı seçiciliği belediye başkanlıklarında da göstermekten geri durmuyor.
Siyasetin sermayesi insandır, insana yaklaşan, derdini anlatan, meramını karşı tarafa ulaştıran siyasi organizasyon kendisini ilk seçimde iktidarda bulurken derdini anlatamayan partilerde kendilerini siyasetin çöplüğünde buluyor.
Türkiye 2023 yılında yada daha önce bir seçime gidecek, bir taraf Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden yana diğer taraf ise güçlendirilmiş Parlamenter sistemi yeniden hayata geçirmekten yana, böylesi bir noktada kararı verecek tek mercinin seçmen olduğu gerçeği de gözler önünde.
Böylesi bir süreçte yukarıda verdiğimiz örnekler uyarınca bugün dost olan partiler yarın karşı karşıya gelebilirler, geçmişte olduğu gibi kesinlikle “bir arada olmazlar” denilen siyasi organizasyonlarda Türkiye’nin menfaati adına bir araya gelebilirler.
Bu yüzden bizim Türk halkına tavsiyemiz birbirlerini kıracak, darıltacak ifadeler kullanmasınlar, neticede var olan tüm siyasi partilerdeki siyasetçilerde Edirne’den, Kars’a bu memleketin insanı.
Aristoteles “Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız. Zira; siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken; siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız. “ diyor,
Şimdi orta yerde böylesine harika bir yol gösterici varken değer mi birbirimizi kırmaya ..?