Seçim biter hesaplaşma bitmez

Bizim ülkemizde gelenektir, seçim akşamı sandıklar açıldığında kazanan ve kaybeden partiler netleştiğinde kazanan partilerin taraftarları memleketin dört bir tarafında başta araç konvoyları ile birlikte bilinen tüm etkinlikleri kullanarak kazanmanın keyfini çıkartırlar.

Tabi aynı durum kaybeden taraflar için söz konusu olmaz, Sandıklar açılıncaya kadar “bir umut kazanırız” diyen bekleyenlerin ilerleyen saatlerde umutları kalmayınca “kavuşmak bir dahaki bahara” anlayışı ile ertesi güne hazırlanır.

O aşamadan sonra kaybeden parti yada partilerin genel başkanlarının ilk 24 saat içerisinde neler söyleyeceğine bakılır, Türk siyasi hayatına baktığımızda az olmakla birlikte “Seçimi kaybettik bir genel başkan olarak yenilginin sorunlusu benim” diyerek istifa edenlerde var, “Bu seçimi kaybettik ancak hemen toplanıp nerede hata yaptık sorularına cevap bulduktan sonra önümüzdeki seçimlere daha iyi hazırlanıp kazanacağız” diyen büyük bir çoğunlukta mevcut.

Ancak siyaset ile uğraşanlar güzel bir galibiyetin yerini hiçbir bahanenin tutmadığını, Partilerin, Parti genel başkanlarının, Parti genel merkezlerinin attığı yada atamadığı adımların sandık sonucunu belirlediğini bunun dışında ki hiçbir söylemin işe yaramadığını çok iyi bilirler.

Bugünlerde 14 mayıs ve 28 mayıs tarihindeki seçimlerin sonuçları üzerine kaybeden tarafların kendi içlerinde belli belirsiz hesaplaşma başlattıkları çok net bir şekilde görülüyor.

Tartışmayı başlatanların büyük bir çoğunluğu kaybetme sebebi olarak bir miktar genel merkez politikalarını görseler de iş dönüp dolaşıyor “Bizim seçim bölgemizde milletvekili aday sıralaması yanlış yapıldı” söyleminde birleşiyor.

Bu şekildeki tartışmayı başlatan herhangi bir siyasetçiye “Nasıl bir liste sizi memnun ederdi.?” şeklinde alacağınız cevap “En iyi liste benim başında olduğum bir sıralama olurdu” şeklinde olacaktır.

Biz sürekli belirtiyoruz, 1950 yılında geçtiğimiz çok partili seçim sistemi ile birlikte Adnan Menderes-Süleyman Demirel-Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan seçmenin kodlarını iyi okuduklarından olsa gerek birden fazla dönem iktidarda kalma başarısını göstermişlerdi.

Türkiye’de siyaset lider endeksli bir şekilde yürüyor, Lider endeksli sistemin nasıl işlediği 14 mayıs tarihinde AK Partinin aldığı oy ile 28 mayıs tarihinde partinin genel başkanı Erdoğan’ın aldığı oy oranına bakıldığında çok net bir şekilde belli oluyor.

Lider endeksli siyasetin daha ne kadar devam edip etmeyeceği ile ilgili bir görüş öne sürmek zor, ancak bizim dışımızdaki ülkelerde yaşayan siyasetçiler ve medya kuruluşlarının temsilcileri Türkiye’nin karizma liderleri olarak Recep Tayyip Erdoğan ile Meral Akşener’i gösteriyorlardı.

Böyle bir süreçte seçim kazanamayan partilere gönül vermiş siyasetçilerin sırf “kazanamadık” diye en yakınındakilerini kırmalarının bize göre hiç gereği yok, Zira Türkiye’de siyasetin işleyişi belli.

Siyaset yapmak isteyenler için iki yol var, birinci yol seçim öncesi uzun yıllar muhalefette kalan ve isimleri “tabela partisi” olarak kalan oluşumların genel başkanlarının açtığı yoldan yürüyüp iktidar partisine katılıp kendisini ve ailesini kurtarmaktır.

İkinci yol ise “Bu zamana kadar siyaset yaptık başarısız olduk ancak başarısız olurken de etrafımızda bizi sayan seven geniş bir kitle oldu, Bu kitle ile birlikte parti içerisinde mücadeleye devam edip partimizi iktidar yapmaktır “şeklindeki en sıhhatli seçenektir.

Anlatmaya çalıştığımız süreci galiba “Taş yerinde ağırdır” söylemi ifade ediyor.