Önce sokakların, mahallelerin tuzu koktu

Çocukluğum mahallelerde geçti. Yan yana yaslanmış evler, aralarında yüksekçe taş duvarlar, her evin önünde küçük bir bahçe derme çatma bir kömürlük, bazı evlerin bahçesinde küçük havuzlar,karşılıklı evlerin arasında şose yol ve mahallenin ortasında bir eski çeşme.

Çeşmenin üstünde ahşap direğe asılı eski paslı sokak lambası. Yol boyunca kendini tekrar eden bu sokak lambalarının soluk ve kirli ışığı ile aydınlanırdı mahallemiz.

Yazları mahallenin kadınları sokaklara bu ölü ışıklı direklerin altında toplanır, çaylar kahveler muhabbetler yapılır, sarmalar sarılırdı.

Çocuklar bu akşam eğlencelerinden yararlanır, geç saate kadar sokaklarda saklambaç gibi birçok sokak oyununu oynar, gürültülü, şamatalı kahkahalı bir gece bekçilerin tiz düdük sesi ile sonlanırdı.

O mahalle bekçisinin bitiş düdüğü dışında var olduğunu sadece yardıma ihtiyacınız olduğunda anlardınız.

Kış geldimi mahallede yazın cümbüşü biter yerini sessizlik mahallenin hayvanlarının kavgaları alırdı. Geceleri lapa lapa yağan kar sokak lambalarının solgun ışığını güçlendirir bembeyaz sokaklar çocukları sokağa çağırırdı.

Çizgili pijamaları ile evin erkekleri ellerinde kömür kovaları kömürlüklerden odun ve kömür taşırlardı gece için. Üşürler, nefeslerinden çıkan dumana dudaklarının kenarındaki sigara dumanı eşlik ederdi.

Çocuklar analarının ördüğü bereler ve eldivenler ile evlerden sokaklara koşturur, kızlar köşede kardan adam yapmaya çalışırken oğlanları kartopularından nasiplerini alırlar, kızların şikâyeti, annelerin tiz ikazları ile bu kartopu savaşı son bulur, kardan adam büyür ve mahalleni ortasında elinde süpürgesi ve burnundaki havuç ile kar eriyene kadar bekçilik görevine başlardı.

Mahallelerde yaşamanın yazı kışı baharı ama en önemlisi kuralları vardı. Mahalle evimiz gibi mahremdi, saygı ve sevgi gerektirirdi. Uygunsuz davranmak kavga çıkarmak çok istenmezdi.

Gençlerin hadsizlikleri, çocukların haşarılıkları dışında adı konulmamış, ama herkesin itaat ettiği bir kurallar manzumesi ile yaşanırdı. Hatalı olanı mahallenin yaşlıları kenara çeker kibarca kırmadan dökmeden uyarır, gençlerin hadsizliklerini babalar öğüt vererek düzeltirdi.

Mahallenin delikanlıları bol alkollü geceden dönerken mahalleye gelince ne kadar sarhoş olurlar ise olsunlar seslerine, yürüyüşlerine düzen verip sessizce evlerine girerler, babalarının anneleri üzerinden söyledikleri fırçalar ile suçlu suçlu yatağa girerlerdi.

Aile kavgalarında ses biraz yükselse pencereler açılır aslında dışarıda olmayan çocuklara seslenilir eve çağırılırdı.Kibarca saat geç artık ses çıkarmayın denilirdi.

Yıllar içerisinde önce bu mahalleleri kaybettik.

Yan, yana önü bahçeli evlerin yerini yüksek katlı apartmanlar, siteler, rezidanslar aldı.

Mahalle bakkallarının yerini süpermarketler,havuzlu bahçelerin yerini soğuk yapay çiçekli banklar, sokak hayvanlarının ve çeşmelerin yerini otoparklar aldı.

Solgun sokak lambaları çok ışıklı led lambalara döndü.

Yazın beraber yemek yapılan, eğlenilen, kışın kartopu oynanan sokakların yerini birbirini hiç tanımayan, gördüklerinde selam vermeyen apartmanların asansörleri içindeki sert bakışlar aldı.

Bu mahallelerin kaybedilmesi çağın gereği diye yutturulmaya çalışılsa da asıl olan düzen ve birlikte yaşamın yok olmasıydı.

Bu kayıp ile suç oranları arttı, çocuklarımızın güven ile büyüdüğü sokaklar,uyuşturucunun, yasadışılığın sokağı haline geldi. Kontrol edemediğimiz, ama güç sahibinin, korkusuzun,yasa dışı yaşayanın kontrol ettiği bu sokaklarda artık kiracı haline geldik.

Kendi sokaklarımızda yabancıyız ve güvenliğimiz yok.

Siyasetin bu konuda çözüm üretmesi yaşamsal önem taşıyor.

Bu mahalleleri tekrar ele geçirmek zorundayız.

Yoksa kaybetmeye devam edeceğiz.

Çocuklarımızın, kadınların özgür ve güven içinde yaşadığı sokaklar olmadan gelişebilmek, üretebilmek huzur içinde yaşayabilmek mümkün değil.

Avrupa’daki kaçakların mahalleleri kontrol ederek nasıl ülke güvenliğini tehdit ettiğini görüyoruz.

Tüm siyaset kurumlarını acilen göreve çağırıyorum.

Geç olmadan, sokaklardaki yasadışılığa teslim olmadan gerekeni yapmak onların görevi.

Bize düşen bunu önceleyeni seçmek ve ona yetki vermek