Ölümlü dünya

Birkaç gün önce çalan telefona baktığımızda bizden bir yaş büyük emekli  bir arkadaşımızın  vefat ettiğini öğrenince, üzerinde bizim de yaşadığımız bu dünyanın ne kadar boş olduğunun bir kez daha farkına varmış olduk.

Birkaç kez yine belirtmiştik, nüfusu artık 8,5 milyar civarına dayanmış dünyada çok sayıda insan ölüyor ancak biz ölümün bize ne kadar yakın olduğunu bir arkadaşımızın, bir akrabamızın, bir dostumuzun aramızdan ayrıldığında fark ediyoruz.

Böylesi acılı zamanlarda insan bir anda başka bir ruh dünyasına doğru yol alıyor.

Paranın, gücün hiçbir işe yaramadığını, yapılması gerekenin sadece iyilik olduğunu tekrar tekrar farkına varıyor.

Ancak anlatmaya çalıştığımız bu duygular sadece bu dünyadan göçüp giden insanı toprağa verip, mezarlığın kapısından çıkıldığı an sona eriyor.

Ertesi gün herkes sanki hiçbir şey olmamış en yakınımız vefat etmemiş gibi mücadeleye devam ediyoruz ta ki yeni bir cenazeye kadar.

Normal şartlarda herkes iyilikten, güzellikten, zerafetten yana ancak herkesin en güzel duyguları talep ettiği bir noktada "Bu kadar kötülük kimler tarafından yapılıyor?" sorusuna nasıl ve ne şekilde cevap verileceğini bilemiyoruz.

Etrafımızda bulunan yakın tanıdıklarımızın bu dünyaya veda etmesi onlarla birlikte var olan gelenek ve görenekleri de birlikte aramızdan ayrılmasına vesile oluyor.

Dedemizden, babamızdan, annemizden öğrendiklerimiz, bugün adeta bizim için yol haritası gibi.

Eve bir misafir geldiğinde onların yaptıkları harika yemeklerin tadı şu an hiçbir lokantada yok.

Aramızdan birisi ayrıldığı zaman onun giyimi, kuşamı, alışkanlıkları, hayata bakışı da bu dünyadan gidiyor.

Sonra başlıyoruz rahmetlinin hepimizin hayatında ne büyük izler bıraktığını anlatmaya.

Ölüm dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak.

Yani kurtuluş yok ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi tek amacımız biz yokken iyi bir insan tanımı bırakmak olmalı.

Ölenlerimize rahmet, kalanlara sağlık sıhhat, afiyet dolu günler diliyoruz.