Ne kadar iyi olunuyorsa.

Yerel seçim bitti, Ramazan bitti, Ramazan bayramı sona erdi, Yerel seçimi kazanan belediye başkanları kaybedenlerden görevi devraldı, bizde yavaş yavaş normal yaşantımıza döndük, Kaybeden tarafta olmamızdan dolayı yerel seçim öncesi nasıl bir hayatımız varsa oradan devam etme kararı aldık.

Önceki gün sabah saatlerinde gazeteden aşağıya indik, Çarşı merkezine uğrayıp işlerimizi halledelim, kafa dengi bir arkadaş denk gelirse ayaküstü “Türkiye’yi kurtarmanın yollarını arayalım” diye düşünürken arkamızdan “Yüksel Başkanım” sesini duyuyor geri dönüyoruz.

Geriye sesin geldiği tarafa dönüyoruz, nerede ise 20 yıldır tanıdığımız ancak yoğunluktan olsa gerek son birkaç yıldır göremediğimiz bir gazeteci arkadaşımızı görüyoruz, arkadaşımız yorgun, bitkin, ”Ne oldu sana böyle, bir rahatsızlıkmı var.?” diye soruyoruz.

Gazeteci dostumuz “Sorma hiç başkanın bir sabah hafif bir rahatsızlık hissettim, önce sağlık ocağına oradan, hastaneye gittim, birkaç saat içerisinde kendimi Beyin ameliyatı yapılan bir alanda buldum, ölümden kıl payı dönmüşüm, yorgunluğum, bitkinliğim biraz bundan” diyerek içerisinde bulunduğu durumu anlattı.

Durduk yerde böylesi bir manzara ile karşılaşınca işin doğrusu psikolojimizin bozulduğunu hissettik, “Allah şifa versin, kendine dikkat et” dedikten sonra çarşı merkezine doğru ilerledik, Henüz sabah saatleri olmasına rağmen epey kalabalık hale gelmiş sokaklardan olabildiğince hızlı adımlarla hedeflediğimiz yere gittik.

İşlerimizi hallettik,” bir an önce gazeteye geri dönelim, vatandaşı haberlerden haberdar edelim” diye hızlı adımlarla kalabalık bir caddeden geçerken arkamızdan cılız bir sesin “Yüksel Başkan –Yüksel Başkan” diye seslendiğini duyduk, geri döndük sesin geldiği yere doğru hareketlendik.

Bize seslenen arkadaşımıza yaklaştığımızda elinde bir baston ile nerede ise adımlarını sayacak vaziyette yürümeye çalışan son derece bitkin, konuşmaya dermanı olmayan vatandaşı görüp “-Sen Mehmet abi değilmisin, yoksa benmi yanılıyorum.?” diye sorduk.

Muhatabımız “-Evet başkanım ben Mehmet uzun yıllar oldu görüşmeyeli, senin yazılarını her gün okuyorum, sosyal medyadan takip ediyorum, ben geçtiğimiz yıl bir açık kalp ameliyatı geçirdim, Ameliyattan sonra da bir türlü düzelemedim, şimdi ilaçlarla yaşamaya, güneşli hava görünce de olabildiğince yürümeye hava almaya çalışıyorum, birden bire nasıl bu hale geldim inan bende halen anlayabilmiş değilim” diyerek ağlamaya başladı.

Sözünü ettiğimiz bitkin dostumuzun yıllar öncesini hatırladık, daha üç-beş sene önce suyu sıksa suyunu çıkaracak cinsten kuvvetli, sağlıklı, şen –şakrak arkadaşımızı biden bire yola yürüyemeyecek bırakın yürümeyi nefes alamayacak durumda görünce kendi kendimize “bir daha gazeteden çıkmamak lazım, kim bilir bugün daha sağlığını yitirmiş, hayatını bin bir zorlukla geçirmeye çalışan kaç kişi ile karşılaşacağız“demekten de kendimizi alamadık.

Gazeteye gelip çalışma masamıza oturduktan sonra uzun saatler kendimize gelemediğimizi hatırlıyoruz, Bizim gibi ellili yaşları çoktan devirmiş daha birkaç yıl önce son derece sağlıklı bir halde bıraktığımız akranlarımızın bu halini gördükçe “Allah’ım canımıza sağlık ver, gerisi önemli değil” demekten kendimizi alamadık.

Büyük şehirlerde yaşamak, daha çok genç yaşlarda evine ekmek götürebilmek adına bulabildiği sanayi kuruluşlarında yada başka alanlarda çalışan ancak bir taraftan ağır çalışma koşulları, bir taraftan kentin keşmekeşliği bir taraftan geçim sıkıntısı derken çok daha sağlıklı şartlarda yaşayabilecek insanlar için hayat gerçekten cehennem haline gelebiliyor.

Son dönemlerde çok sayıda vatandaşımızın “kalp krizi” teşhisi ile sağlık kuruluşlarına gittiklerine tanık oluyoruz, evine ekmek götürebilmek adına gece gündüz demeden koşturan buna rağmen kendisini ve ailesini geçindirmekten uzak bir hayat süren kim varsa eninde sonunda mutlaka “Kalp krizi” ile karşı karşıya kalıyor.