Bizim memlekette özellikle Ramazan ayının gelmesine günler kala, Televizyonlar, Gazeteler, Radyolar yani Medya kuruluşlarının tamamı yayın politikalarında olağanüstü bir değişikliğe giderler, Daha çok muhafazakar bir yayın noktasına doğru koşar adım giden medya kuruluşlarının bu durumundan vazife çıkartan vatandaşlarımız da bir aylık Ramazan ayı dolayısı ile tamamen uhrevi bir havaya girerler.
Birde oldum olası kendilerini bu dünyadan vazgeçmiş ve tamamen ahirete odaklanmış gibi görünen ama aslında hiçte öyle olmayan yurdum insanları var, bu tür yurdum insanı biraz da yaşı gereği hem bu dünyayı bırakmamak hem de etrafında “Bu amcamız dininde diyanetinde birisi, dolayısı ile de esnaflığı da son derece sağlam” görüntüsünü verirler ancak dünya malından da vazgeçmeyi bir gün bile düşünmezler.
Geçtiğimiz günlerde bizde hafta sonu katılacağımız düğünlerde evlenenlere katkı olsun diye hediye almak üzere bir Kuyumcu dükkanına girdiğimizde içeriye her girenin kolayca görebileceği bir pano üzerine” Mülk Allah’ındır” yazısını görünce kısmi bir tebessüm edecektik ki işyeri sahibi kuyumcu amcanın karşısında nerede ise iki büklüm olmuş ve utancından kafasını bile kaldıramayan bir vatandaşımıza çıkıştığını gördükten ve olup bitenlere şahit olduktan sonra tebessüm etmekten vazgeçip konuya müdahil olmaya karar verdik.
Kuyumcu amca karşısındakini yerin dibine batıracak ölçüde epey bir nasihat verdikten sonra “Kardeşim geçen ay kira vermedin bir şey demedik, bu ayda kira yok sana kiraya verdiğimiz daireye bir sürü masraf ettik, sana iki gün daha müsaade ya kirayı getir yada mülkümüzden çık, sen benim malımın ortağımısın.?”dedikten sonra zaten utancından yerine dibine kadar girmiş adamı işyerinden uğurladı.
Adam gittikten sonra Hacı amca işyerinde bizimler birlikte var olan birkaç kişiye “Arkadaşlar görüyormusunuz, malın varmı derdin var, bir tek bu olsa idare edeceğiz bir sürü kiracı var oturmuşlar mülklerimize kiraları alabilmek için uğraşıp duruyoruz" şeklinde anlatmaya başladı.
Bizim zaten bu tür durumlara oldum olası tahammülümüz yoktur, Gözümüzün önüne cereyan eden bu hadiseyi görünce arkadaki tabelayı gösterip “Hacı Amca senin olmayan bir mülke vatandaş neden kira versin, mülk senin değil ki” dediğimizde Hacı Amca “Ne demek canım mülk benim değil isterseniz tapuları göstereyim” diye cevap verince “Tapuları boş ver duvara kocaman “Mülk Allah’ındır” yazan bir tabela asmışsın, sonra Allah’ın olan mülkün kirasını vermiyor diye vatandaşı azarlıyorsun hiç böyle bir şey olur mu, ya vatandaştan kira alma yada o tabelayı kaldır, Ben gazeteciyim haftaya bir daha gelip duruma bakacağım” diye çıkıştığımızda Hacı amcanın yüzünün kıpkırmızı olduğunun farkına vardık.
Ertesi hafta aynı işyerinin önünden geçerken camdan içeriye baktık ki İşyerinde Hacı amca yok Dünya malı daha ağır basmış ve alınacak kiralar daha tatlı gelmiş olmalı ki duvarda üzerinde “Mülk Allah’ındır” yazan tabelada kaldırılmış, Muhtemelen Hacı amcanın omuzlarından da büyük bir yük kalkmış “buna biz vesile olduk” diye de düşünmeden edemedik.
Toplumda var olan kiminin bilgisizlik kiminin de Riyakarlık olarak tanımladığı bu durum “Ben Müslümanım” diyen herkeste büyük bir kafa karışıklığı yaşamasına vesile oluyor, Vatandaşın çalışıp-didinerek yaptırdığı mülklerden kira alınmasın diye bir talebimiz yok ancak Kapitalizmin hemen her kesi esir aldığı bir süreçte sırf gösteriş olsun diye işyerine Vatandaşın hoşuna gidecek, Ruhunu okşayacak ama o tabelayı asanın da asla riayet etmediği bu görselleri kullanması da gerçekten ayıp.
İşyerine “Mülk Allah’ındır” diye kocaman tabela astıran ancak bir ay kirasını vermediği için kiraya etmediği hakareti bırakmayan ve onun gibi düşünmeyenlerin bulunduğu günümüz dünyasının kriterlerine göre bakacak olursak Hz. Muhammed “başarısız” birisidir. Çünkü 23 yıl süren “kariyer” hayatının sonunda “beş parasız” bir yoksuldur.
Meseleye bizim Hacı Amcanın ve onun gibilerin penceresinden baktığımızda Peygamberimiz hayattaki fırsatları iyi takip edememiş, “köşeyi dönmek” için önüne konan fırsatları değerlendirememiş, aklını iyi kullanıp durumunu düzeltememiştir. Çoluğuna çocuğuna zengin ve refah dolu bir hayat yaşatamamıştır. Eğer akıllı birisi olsaydı, toprak evde oturmaz, kapısına gelen “süt annesi “için bile “karısından para isteyecek” duruma düşmezdi.
Evet, günümüz kriterlerine göre Hz. Muhammed “zengin” olamadığı için hayatta başarısız birisi olarak görülmek durumundadır! Öyle ya, toprak evde oturuyor, çardaklı evi- villası yok, katı yok, yatı yok Peki bunun neresi özenilecek, örnek alınacak bir hayattır?
Peki durum aslında böylemidir.?
Zenginlikten anladığımız mal-mülk-sayısı bilinmeyen ev, alındığı halde nerede olduğu bile bilinmeyen arsaların sahibi olmakmıdır.?
Bu saydığımız emtialara sahip olmayanlar zengin sayılmayacakmıdır.?
Zenginlik algısı böyle birşeymidir.?
Tam tersi, Hz. Peygamber çok zengin birisiydi! Hem de akla hayale sığmayacak kadar büyük servetlerin sahibiydi. Ama nasıl? Bu, zenginlikten ne anladığınıza bağlı. Görüyoruz ki o yani Peygamberimiz “bilinçli bir tercihle” mal mülk zenginliğini seçmedi. Elinde imkanı olmasına, fırsatlar önüne serilmesine rağmen böyle bir yolu tercih etmedi.
Burada anında Peki Neden? Sorusu yöneltilecektir, Çünkü Kur’an’da, daha ilk Müddesir suresinde Peygamberimiz böylesi bir talimat almıştı. Keza herkesin bir solukta okuyup geçtiği “inna ateyna” diye bilinen Kevser suresinde, mala mülke sahip olmadığı halde zaten “çok zengin” olduğu ve daha da olacağı beyan edilmişti.
Yurdum insanı, Kur’an’ı sadece ölülerin arkasından okuyup üfürmeyi bırakıp, düşüne düşüne okumaya başlasa, bunun böyle olduğunu görecek belki de yanlış giden hayatını bundan sonra bu doğrulara göre tanzim edecektir.
Müslüman Yapacaklarını getiri beklentisiyle yapmayacak, İyiliği yayacak ve yaşatacak ama iyilikten geçinen, onu para, makam, mevki elde etmenin aracı olarak görenlerden olmayacak, İyi Müslüman olmanın getireceği ayrıcalığı, zengin olmak için atlama tahtası olarak kullanmayacak.,
Din baronları gibi ayet alıp ayet satmayacak, Din istismarcılığından uzak duracak, Sadece Allah rızası için, sırf iyilik için çalışacak, Müslümanlığı kazanç temin edilen bir meslek olarak görmeyecek, Allah’ın dini üzerinde sektör oluşturulmasına asla izin vermeyecek, İstismarına dayalı dini oligarşiyi yıkmak için uğraşacak..
Hatırlatmakta fayda var, Eski dönemlerde her önüne gelenin Dini bir geçim aracı olarak kullandığının farkına varan Hazreti İsa’da mabede girerek masaları sandalyeleri din adamlarının başına geçirmiş ve “Allah’ın evini ticarethaneye çevirdiniz, ey engerek soyları “ diye haykırmıştı…
Zira o günde biliniyordu bugünde biz biliyoruz ki “Allah’ın evi Allah kelamı kazanç kapısı değildir”. Dini sektör olarak görenler, vahiyi meta olarak bilenler, en küçük menfaatleri için peygamberi pazarlamaktan asla çekinmeyenlere diyeceğimiz odur ki “Allah ile kandırmaktan artık vazgeçin bu istismarlar dolayısı ile sana inananlar da müşterin değildir”
Biz bu dünyadan Mülksüz ayrılan bir Peygamberin ümmetiyiz, Size bundan daha güzel hangi örneği verelim ki dünya nimetlerine kul köle olmaktan vazgeçesiniz..?
Bunlar üzerine kurulmuş her örgütlü dini yapıyı dağıtmak senin en temel görevlerin arasındadır. Din yalnızca ve sadece Allah’a has kılınmalı, vicdanın ve merhametin “yalın sesi” olarak kalmalıdır…
Talimat, tabiî ki Hz. Peygamber yapacağından verilmiyor. “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” mesajı var burada; ey din tacirleri, din baronları, ayet alıp ayet satanlar, din üzerinden, Allah, kitap, peygamber diye diye servet yığanlar!