Bazı günler dertleriniz, daha doğrusu çoğunlukla dertleniriz, Canımız sıkılır, ruhumuz daralır, yüreğimizin göğüs kafesimize sığmadığı zamanlar olur, kimseye bir şey söyleyemediğimiz, kendimizi kendimize bile anlatamadığımız anları yaşarız, Milyarlarca insanın yaşadığı dünyanın bize dar geldiği zamanlarla karşı karşıya kalırız ama her şeye rağmen dudaklarımızdan dökülen ifade “Melüllenme deli gönül” olur.
Melüllenme deli gönül/Gez bir zaman var nic'olur
İndir Taht'ını yüceden/Yık bir zaman gör nic'olur
*****
Yarar isen dost'a yara/Dost derdine derman ola
Turab ol da döşen yola/Toz bir zaman gör (Hal) nic'olur
*****
Bir iş gelirse başına/Bahane bulma komşuna
Sefil hırka çek başına/Yat bir zaman gör nic'olur
*****
Kekliğe verseler dağı/Bülbüle verseler bağı
Dost elinden bir tas ağu (Avu)/İç bir yaman gör nic'olur
*****
Şah Hatayi'm doğan aylar/Geçinin yoksullar (Ağalar) Beyler
Herkes kemâlini söyler/Kanma gönül dur nic'olur
Köşe yazımızı yazmak üzere bilgisayarın başına geçtiğimizde daha keyifli, okuyanları karamsarlığa boğmayan aksine keyiflendiren yazılar yazmak istiyoruz, Gerçekten böyle güzel duygular ile hayat dolu yazılar yazmayı her zamankinden daha fazla istiyoruz.
Dün sabah saatlerinde köşe yazımızı yazmak adına bilgisayarın başına geçtik, tam yazımıza başlayacakken bir arkadaşımızın telefonumuza gönderdiği iletiye dokunduğumuzda Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın ile sanatçı Yavuz Bingöl’ün birlikte seslendikleri
“Melüllenme deli gönül/Gez bir zaman var nic'olur
İndir Taht'ını yüceden/Yık bir zaman gör nic'olur”
Sözleri ile başlayan türküyü dinleyince nerede ise gözlerimizden akan yaşlara engel olamaz bir duruma geldik.
Sabahın erken saatlerinde bir taraftan bu muhteşem türküyü dinlerken bir taraftan da Şair Erdem Beyazıt’ın her okuduğumuzda bizi bir diyardan başka bir diyara sürükleyen
“Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim
Biz de soluk alıp vermedeyiz
Yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri
Bir kır çiçeğini çimeni toprağı börtü böceği
Kurban bayramlarında kınalı koçları
Başları el oyası işlemeli yemeni ile kapalı
Bembeyaz saçlı kırış kırış alınlı
Pencere kenarlarında oğullarını bekleyen anaları”
Dizelerin dilimizden döküldüğüne şahit olduk.
Dünyaya geldikten sonra mutlu olmak, keyifli bir hayat yaşamak, Kazadan, beladan olabildiğince uzak kalmak herkesin hakkı, ancak pek çoğumuzun bildiği gibi bu istekler çoğunlukla yerine gelmiyor ve insanımız ömrünü ağlayarak, sızlayarak geçiriyor.
Türk milleti tarih boyunca ağlayıp durmuş, ağlamak için olağanüstü bir durum beklemeyen Türk insanı
“-Çocuğu dünyaya gelince sevinçten ağlamış.
Çocuk erkekse sünnet olduğu zaman ağlamış
Çocuk okula başladığı zaman yine sevinçten ağlamış
Çocuk yatılı okula gitmişse hüzünlenmiş ağlamış
Çocuk askere giderken gururdan ağlamış
Çocuk askerden gelince sevinçten ağlamış
Çocuk evlendiğinde yine sevinçten ağlamış
Çocuk vazifesi gereği evinden başka bir yerleşim yerine tayin olunca üzüntüden ağlamış.”
Yani Türk insanının hayatının en keyifli anında yada en hüzünlü anında mutlaka ağlamış, İnsanımızın ağlamasından vazgeçmesinin altında daha çok duygusallık olmasına rağmen yazımızın başında da belirttiğimiz gibi uzun bir süredir bir türlü iyileşemeyen hayat şartları kendisini üzüyor, karamsarlığa doğru yöneltiyor.
Bizde halkın ortalamasını yaşayan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız, Mesleğimizin de Gazetecilik olması münasebeti ile sürekli sahadayız, böylelikle iyiliği de, kötülüğü de, mutluluğu da, mutsuzluğu da anında görüyor, vatandaşlarımız iyi olduğunda keyifleniyor, Vatandaşımızın durumunun kötüye gittiğini görünce de bizde onlar gibi hüzünleniyoruz, ağlıyoruz.
Bu yüzdendir
“Melüllenme deli gönül/Gez bir zaman var nic'olur
İndir Taht'ını yüceden/Yık bir zaman gör nic'olur”
diye dertlendiğimiz…