Köprünün altı

Kendimizi bildik bileli siyasetin içerisindeyiz.

Siyaset ile gazeteciliği bir arada götürmek gibi bir serüven yaşadığınızda etrafınızda daha çok kalabalıkların olduğunu hemen herkes biliyor.

Söz konusu kalabalıkların önemli bir bölümü siyaset yapıyor olduğundan hemen her noktada gazetecilerin gözü önünde olmak gibi bir yol seçmek durumunda kalıyorlar.

Böyle bir noktada etrafınızdaki insanların sizinle olan duygularını daha çok “deneme yanılma” metodu ile öğrenmekten başkada bir şansınız zaten yok.

Takvim yapraklarına baktığımızda siyaset ile tanışmamızın nerede ise elli yıla yaklaştığını fark ediyoruz.

Gençlik yıllarımızdan orta yaş grubuna geçtiğimizde yani bize sunulan hayatı henüz yarılamamışken anlatmaya çalıştığımız kalabalıkların ne yaptıklarını işin doğrusu pek önemsemiyorduk.

Ancak kafamızı çevirip te bir anda ellili yaşları çoktan geçtiğimizi daha da önemlisi emekli olduğumuzu fark edimce hayata bambaşka bri noktadan bakmak gibi bir mecburiyetimizin olduğunu da anlamaya başladık.

Siyasette çok büyük başarısızlıklar ile karşı karşıya kaldığımızı pek çok platformda zaten seslendirip duruyoruz.

Son dönemlerde Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı siyasi atmosfer dolayısı ile zaten başarılı olamadığımız siyaset ile daha fazla zaman kaybetmenin bir anlamı olmadığını da anladık.

Böyle bir noktada insan psikolojisi ister istemez hayatında bir temizlik yapmanın zamanının geldiğini anlıyor.

Bunun içinde ilk yaptığımız iş bir köşeye çekilip telefonumuzu elimize alarak rehberi güncellemek oluyor.

Telefon rehberinizi, sosyal medya hesaplarınızı ve var olan diğer iletişim araçlarını güncellemeye başladığınızda sizi yoran, zarardan başka hiçbir şey vermeyen büyük bir çoğunluktan olabildiğince uzaklaşmanın da ilk adımını atmış oluyorsunuz.

Eski günlere dönmenin bir faydası da yok ihtiyaç ta yok.

Son dönemlerde belli bir süredir görmediğimiz dönemsel arkadaşlarımızla dostlarımızla bir şekilde karşılaşıyoruz.

Farkına varıyoruz ki onların anlattıkları yada bugün yaşadıkları bizi hiçbir şekilde ilgilendirmiyor.

Bunu hissettiğimizde de karşı taraf ne yaparsa yapsın sohbeti çok kısa tutmaya hatta ayak üstü yapıp bir an önce o bölgeden uzaklaşmanın hesabını yapıyoruz.

-Boş muhabbetler

-Fındık kabuğunu doldurmayan söylemler

-“Eskiden ne güzeldi” diye başlayan ama hiçte güzel olmayan zamanların anlatılmaya başladığı anlar derken gerçekten dinlemeye zorlandığımızı, yorulduğumuzu hissediyoruz.

Günün sonunda anlıyoruz ki “Köprünün altından çok ama çok sular akmış”

Bizimde akıp giden o suları bir şekilde geri çevirmeye ne gücümüz var nede niyetimiz.

Mutlu yalnızlık” dedikleri de zaten bundan başka bir şey değil.

Etrafınızda 3-4 samimi insan olsun yeterli.

Onlardan başkası gerçekten vakit kaybı..

Bizimde bu aşamadan sonra kaybedeceğimiz tek bir dakikamız bile kalmadı.

Zira kum saati çok hızlı bir şekilde tersine akıyor.

#amp-auto-ads