Çoğunlukla siyasilerde görülen, makamı terkedememe durumu. bir de aziz nesin kitabı vardı bu isimde.
Siyaset televizyonun da sürekli oynayan bitmeyen bir sezon dizisidir.
Türkiye'de delicesine, önlenemez bir sekilde yaşanan sevdadır.
Tabii ki kimse kaba yerini koyacağı basit bir alet için sevdaya düşmez. sevda, o koltuğun vereceği sıfattadır ve yanlış olan da budur.
koltuk, normalde kimseye bir sıfat vermemelidir.
Her ne kadar görüşlere ve demokrasiye saygısızlık gibi görünse de- yüz bin kişi "sadece kendi çıkarları için" sizi o koltuğa layık görüyorsa bile oturamamalısınız.
Koltuk sevdasına gelecek olursak...
Koltuk=güç olarak algılanır. koltuğa oturmak ise güçlü olduğunu çevreye ispat etmektir. her insan kendi gücünü etrafına hissettirmek için ister istemez belli bir "sıfat" arar, saygınlık ister ve güç kaygısıyla bu sevdaya kapılır. (tabii hedefler değişkendir. güçlü olmayı gerektirecek başka mesleklerde koltuk da olmayabilir.)
tümden yanlış olan bu sevda (hastalık), sadece güçlü olunduğunu çevreye ispat etmeyi amaçlar ve zaten bu da güçsüzlüğün bir göstergesidir. kişi önce kendini güçlü olduğuna yürekten inanmalıdır; inanmayı da geçelim, "bilmelidir". güçlü olduğunu bilen biri de zaten kimseye gücünü ispatlama ve saygınlık kazanma derdinde değildir; saygınlık o'na zaten peşinen verilir.
Özet: bu sevda tamamiyle büyük bir yanlıştır. koltuğa oturulduğunda sıfat gelmemelidir. belli bir sıfata sahip olunduğunda koltuk zaten kendisi gelir.
Bu konuyu anlatan bir de Kemal Sunal filmi vardır."koltuk belası" koymuşlardır filmin adını. manidar da olmuştur.açıkçası. çünkü o makam o mevki öyle bir beladır ki başta tadını alınca bırakamazsınız o gücü o zenginliği. yani mesele koltuk meselesi değildir aslında mesele güç meselesidir, gücü elde etmesidir.
Mesela Ramiz dayı'nın,İbram abi'nin Ali amca'nın koltuğa oturması sadece bir simgedir. o simge makamı gücü saygıyı parayı ifade eder Türkiye şartlarında. üstelik öyle her koltuk da bunu simgeleyemez.
deri olmalıdır.
lüks görünmelidir.
kıskandırmalıdır,
özendirmelidir.
Vay be demelidir görenler.
filanca nerdeyse 70 yaşa varmış emekli olmuş inzivaya çekilmişken, yine pek saygın bir adam olmuş, böyle upuzun kocaman deri bir koltukta oturuyordu.
işte bu kadar içe işlemiştir o koltuk kavramı. kim ister ki o koltuğu bıraksın kalksın. işte bu da sevdadır koltuğa duyulan daha doğrusu güce ve saygınlığa karşı duyulan. tam da bu yüzden bir beladır. çünkü güç demek para demek daha fazlasını istemek demektir. bela olur insanın başına müptela olursunuz.
hep hep hep...
işte sonu olmayan bir meseledir bu koltuk sevdası.