Araç sürücüsü olupta en az bir kaç kez trafik polislerinin yaptığı uygulamaya denk gelmeyen nerede ise yok gibidir , Yıllar yılı yüzü gülmeyen, karşısındakileri insan değilde adeta birer potansiyel suçlu olarak gören trafik polisleri artık yok, bunun yerine iyi eğitim almış, kibar, nazik, beyefendi trafik polislerinin daha büyük oranda görev yaptığı bir dönem yaşıyoruz.
Tabi değişen dünya gerçekleri ile birlikte insan ilişkileri de büyük oranda değişim yaşıyor,
Bir kaç yıl önce olduğu gibi aracınızı durduran Polis artık “Lütfen Ehliyet ve Ruhsat” demiyor, bunun yerine “Kimlik Belgenizi verebilirmisiniz” ricasında bulunuyor.
Birkaç gün önce araç kullanırken yine aynı saatlerde ve aynı noktada trafik polisinin “Sağa yanaşın “şeklindeki el işaretini görünce “tamam” dedik, aracı park ettik, aşağı indik, görevli arkadaşın “Lütfen Kimlik Belgenizi verin” ricasına bir anda “Kimlik belgesini vermeyeyim bunun yerine Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaramı söyleyeyim” teklifinde bulunduk.
Bizim “Türkiye Cumhuriyeti Kimlik numaramı söyleyeyim” teklifimiz karşısında görevli arkadaşın “Beyan ile olmaz, lütfen Kimlik belgenizi ibraz edin” ısrarına biraz daha “olmaz, beyanımı kabul edin” şeklinde talebimiz kabul görmeyip üstüne üstlük görevlinin gözünde yavaş yavaş “kanun Kaçağı” durumuna da düşmemizin yakın olduğunu anlayınca çaresiz kimlik belgemizi çıkarıp verdik.
Görevli polis memuru bilgilerimize bilemediniz yarım dakika içerisinde bakıp “Beyefendi herhangi bir olumsuzluğunuz yok, Kimliğinizi ısrarla neden vermek istemediğinizi işin doğrusu anlayamadık, sebep ne.?” diye sorduğunda muhatabımıza “Avrupa Ülkelerinde görevliler yada yöneticiler vatandaşın beyanlarına güveniyor, Sizlerinde artık vatandaşın beyanını doğru kabul edip çalışmalarınızı buna göre yapmanız gerekir” dediğimizde görevli beklediğimiz cevabı anında yapıştırdı” İyi de Avrupalı dürüst, onlar yalan söylemiyor ki..!!!”
Aldığımız cevap karşısında şaşırmadığımızı rahatlıkla söyleyebiliriz,
Zira gençlik dönemlerinin belli bir kısmında yurt dışında yaşamış ve mesleğimiz gereği fazla sayılabilecek bir Avrupa ülkesini görme imkanını bulmuş bir medya mensubu için görevli arkadaşın söylediği “İyi de Avrupalı dürüst, onlar yalan söylemiyor ki” ifadesinin ne kadar doğru olduğunu da çok iyi biliyoruz.
Son dönemlerde içerisine düştüğümüz “toplumsal çürüme” yada “yozlaşma” artık hayatımızın her alanında bizi büyük şaşkınlıklar içerisine düşürüyor ve işin kötüsü düştüğümüz bu şaşkınlık çukurundan bir türlü çıkamıyoruz.
Mesleğimiz icabı ortalama bir Türk vatandaşına göre kendimizi daha fazla okumak,daha fazla araştırmak, bir noktadan duyduğumuz haberi birkaç noktadan daha teyit etmek mecburiyetinde hissediyoruz,
Sabah erken saatlerden gece yarılarına kadar gelen haberleri tek tek okuduğumuzda içerisine düştüğümüz “Toplumsal Çürümenin” boyutlarını daha çıplak bir göz ile görebiliyoruz.
Belki gelecek endişesinden, belki acımasız hayat şartlarından belki de kısa yoldan hiç hak etmediğimiz zenginliğe ulaşma ihtirasından olsa gerek bütün değerlerin ayak altına alındığı, amaca ulaşabilme adına her türlü yolun mübah sayıldığı bir kötülüğe doğru koşar adım gitmekte hiçbir beis görmüyoruz.
Böylesi bir süreçte ister istemez dürüst insanları hayretler içerisinde gösteren “Evrak Sahteciliği” bütün memleketi “Habis bir ur” gibi sarıp sarmalamış durumda,
Bir bakıyorsunuz 10 yıl 15 yıl sahte diploma ile bir kurumda görev yapan vasıfsız birisi yakalanıyor,
arkasından sahte belgeler ile bankanın kapısına dayanıp Kredi kullanmak isteyenler oluyor,
Hatırlayınız Çiftlik Bank hadisesinde olduğu gibi bir hayvanı yüzlerce kişiye kiralayan ve o kiralamadan “kar payı vereceğim” diyen sahtekarlar ortaya çıkıyor.
Araçların şasesini, plakasını, boyasını değiştirip satandan,
Akşam başkasına sattığı aracı daha önceden yaptırdığı anahtar ile açıp çalanlara,
Bir arsayı onlarca kişiye satan simsarlara kadar
hayatımızın her anında büyük sahtekarlıklar ile karşı karşıya kaldığımız zamanlarda yaşıyoruz.
Bu kadar hengame içerisinde görevlilerde mecburen vatandaşın beyanı kabul etmiyor,
Zira kendisi ile ilgili bilgileri doğru bir şekilde veren on vatandaş varsa , yalan söylemeyi, sahtekarlık yapmayı artık hayat felsefesi haline getirmiş yüz binlerce insan olduğu gerçeği de asla unutulmuyor.
Burada konu ile ilgili binlerce örnek verilebilir,ancak hepimiz biliyoruz ki bu tür sahtekarlıkları önlemenin yolunun ceza vermekle, yanlış yapanı hapse atmakla olmadığı bütün dünya tarafından keşfedilmiş durumda,
Bu olumsuzlukları işin başından itibaren önlemenin yolu daha çocukluk yılarından itibaren çocuk ana kucağında iken başlanılacak eğitime Ana okulunda İlk okulda devam edilmesi ile olacağı unutulmamalıdır.
Adını ister “Milli Terbiye” koyun ister “Dindar nesil” koyun yada yeni bir sosyolojik tabir geliştirin ana kucağından itibaren çocuklarımızı kurallara uyan “Ahlaklı bir insan” olmaya yöneltmediğimiz takdirde kısa bir süre sonra yaşadığımız bu olumsuzlukları da arayacağımız günlere geleceğiz.
Yalansız, riyasız bir dünyada, İnsanımızın kendisi ile ilgili beyanın doğru kabul edildiği ancak insanımızın da yalan söylemeyecek bir ortamda olması bizim en büyük dileğimiz,
Zira bundan başka bir kurtuluşumuz yoktur.