Kim kazandı?

Arap Baharı numarası ile peş peşe Arap ülkelerinin rejimleri yıkılmaya devam ediyor. En sonunda yaklaşık 12 yıldır devam eden iç savaşa direnmeye çalışan Suriye’de Baas rejimi, Beşar Esad’ın kaçması ile yıkıldı. Daha önce de anlatmaya çalışmıştık, burada asıl mesele bu devletlerin büyük nüfuslarıdır diye.

Çünkü İsrail on milyonu bulmayan insan sayısı nedeniyle nüfus olarak büyük devletler ile mücadele etmek yerine bu devletleri parçalayarak yönetmeyi planladı demiştik.

Bu sinsi plan Libya, Irak şimdide Suriye’de gerçekleştirildi. Neredeyse hiç direnç görmeyen çeşitli siyasi ve dini ve etnik silahlı organizasyonlar birkaç gün içerisinde Şam’a girdiler.

Hiç direnç ile karşılaşmadılar, çünkü Suriyeyi 60 yıldır yöneten Esad ailesi zalim, kural tanımaz ve gücünü paramiliter güçlerden alan bir dikta ailesiydi.

Diktatör Esad ailesi ile Rusya’ya sığındı.

Geride kalan Suriye’nin savunma kapasitesi, savaş gemileri, donanması radar tesisleri, hava savunma sistemleri İsrail tarafında yüzlerce sorti ve savaş başlıklı füze ile imha edildi. Zaten sınırlı olan savaşma kapasitesi tankların da muhaliflerin eline geçmesi ile sıfırlanmış oldu.

Muhalifler iran ve hizbullah ve rejim yanlıları ile mücadelede gösterdikleri keskin ve sert savaşma gücünü ilginçtir İsrail’e karşı göstermediler. Bu devrimin sonucunda Suriye silahı olmayan donanması ve hava savunma sistemi olmayan bir 19. Yüzyıl ülkesi haline gelmiş oldu.

Ülkenin güneyi, Golan tepeleri ve su kaynakları İsrail tarafından ele geçirilirken devrim Şam’da bakanlıkları paylaşmakla meşguldü.Suriye’de devrim yapanların İsrail’e hiç reaksiyon göstermemesi ilginçtir. Tarih bize sebeplerini ileride gösterecektir.

İstihbaratın en temel kuralını burada hatırlatmak zorundayız. Bir isimsiz eylemde eylemi kimin yaptığını anlamanın en kolay yolu, bu eylemden kimin kazandığına bakmaktır.

Kazanan aynı zamanda eylemi yapandır.  Gazze başta olmak üzere saldırgan, insan haklarını ihlal eden savaş suçları işleyen İsrail artık kamuoyunda zor durumdadır. Bu meseleleri örten ve ilgiyi buraya çeken ve Suriye’nin artık savaşamaz hale gelmesine sebep olan bu son gelişmelerin maalesef İsrailin kazanan olduğunu gösteriyor.

Mit Başkanımız İbrahim Kalın’ın emevi camiinde namaz kılması bir Türk Milliyetçisi olarak bana gurur vermiştir. Ancak bu bir istihbaratlar savaşından çok Amerikan İsrail ve İngiliz planı ile ülkeler değişimi, şehir devletler projesidir.

Umudumuz Türkiye’nin bu mücadelede aktif rol alabilmesidir. Unutulmaması gereken en önemli konu, Türkiye ve komşularının bu coğrafyada çok uzun yıllar boyunca birlikte yaşayacağı, Amerika ve İngilterenin ise misafir olduğu gerçeğidir. Biz yüz yüze bakacağız. Bu nedenle küçük hesaplardan çok uzun süreçli planlar yapmak zorundayız.

Suriyeli sığınmacılar konusuna gelince. Uzun süren bu misafirliğin Türkiye’ye büyük bir yük olduğunu herkes kabul etmelidir.

Ancak görünen o ki Suriye eğer sınırlarını koruyamayacak ve parçalanacak olursa sığınmacılarıartık ülkelerine göndermek neredeyse imkânsız olacaktır.

Hatta ilerleyen aylarda yeni göçler bile söz konusu olabilir.

Galiba burada Türkiye’nin yapması gereken Suriye’nin toprak bütünlüğüne yardımcı olmak, İsrail ve Amerikayı buna ikna etmek ve sığınmacıları güvenlik içerisinde ülkelerine göndermek olmalıdır.

Yapılabilir mi?

Elbette.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti olmadan ve rağmen bu bölgede hiçbir şey yapılamaz.

Temel mesele kimin kazandığından çok, kimin kazanmaya devam edeceğidir.