Hırsızlık, bir davranış biçimidir.Olumsuz bir eylemdir. Başkalarına zarar vermektir. Başkalarına ait olan her hangi bir şeyi, o kişinin rızası olmadan almaktır.Hırsızlık bir gasptır. Hırsızlığın yeri, zamanı, mekânı, kimsesi yoktur.Hırsızlığın dini, imanı, ahlakı, mezhebi, etnik kökeni ve biçimi de yoktur.
Hırsız ise, hırsızlık eylemini yapan kişi ya da kişilerdir.Hırsız, bu eylemi yapmak için yer, mekân ve zaman ayrımı yapmaksızın şartlarını kendisi belirler ve eylemini gerçekleştirir. Hırsız için, kafasının kıyak olması ve kendisini koşullandırması yeterlidir.
Hırsız, önce hedefini belirler sonra şartlarını oluşturur ve eylemini gerçekleştirir.
Hırsız için, hedefin kim olduğu ve sonucunun ne ve nasıl olacağı önemli değildir. Onun için önemli olan amacının gerçekleşmesidir. Kişisel eylemlerde, özellikle gariban insanlar ve mekânlar seçilir. Ya cebindeki cüzdanı gasp edilir, ya evindeki özel eşyaları ve varlıkları çalınır ya da kapısındaki arabası veya önemli bir eşyası çalınır.
Bu eylem sonrasında çok canlar yanar. Çünkü yıllardır elinde avucunda ne var ne yok hepsi uçar gider. Hatta o gün, o hafta ya da o ay yiyeceği alınır. Nasıl canı yanmasının garibanın? Bu tür eylemler zenginlere yapılamaz. Çünkü onların araçlarını saklayacak garajları vardır. Paralarını, ziynetlerini saklayacakları bankaları ya da kasaları vardır. Evlerini koruyacak özel güvenlik tedbirleri vardır.
Olan garibana oluyor. Zaman zaman haberlerde duyuyoruz. Zavallı bir teyzenin veya amcanın Hacca gitmek üzere biriktirdiği üç beş lirasını dolandırırlar. Çocuğunu evlendirmek için biriktirdiği parasını çalar veya gasp ederler. Zavallı insanlar şikâyetçi olmanın yolunu dahi bilmezler. Şikâyet etseler de bir sonuç alamazlar. Çünkü oldukları yerde kamera kayıtları tutulacak bir mekanizma da yoktur.
Hele hele son yıllarda bu hırsızlık eylemleri had safhaya ulaştı. Ceza evlerinde yatacak yer kalmamış. Yer açmak için, bir kısmını dışarı salmak için yollar aranıyor. Dışarı salacağız ki, az yapmışsın git daha iyisini yap. Daha çok canları yak. Eskilerde de hırsızlıklar olurdu. Evler de soyulurdu, arabalar da çalınırdı, hatta devlet te soyulurdu.
Hayali ihracaatlarla özellikle devleti soyma yöntemleri geliştirilmişti. Şimdilerde ise, bu hırsızlık biçiminin biraz daha moderncesi geliştirildi. Hatta neredeyse yas allaştırıldı da diyebiliriz.
Örneğin; eskilerde oy çalma diye bir şey yoktu. Şimdi insanların oyları çalınıyor. İnsanların iradeleri çalınıyor. Bir insanın bir tek oyunun çalınması demek tüm ülkenin insanlarının oylarının gaspı demektir. Geleceğinin çalınması demektir.
Çeşitli kesimler tarafından halkın paraları çalınıyor. Nasıl mı? Şöyle ki, benim verdiğim vergi (araç vergisi, konut vergisi, emlak vergisi, gelir vergisi, vb.) seçmiş olduğumuz insanlar veya atanmış olan insanlar tarafından asıl harcanması gereken yerlere değil de yandaş olan, şiddet uygulayan, yasa dışı çalışan, ruhu bozulmuş olan insanlara veriliyor.
İşte size bir örnek. Devletin olanaklarını kullanarak hırsızlık yapmaktır. Oysaki ben verdiğim bu vergileri, devletim bana yol, su, okul, cami, han, hamam, park, oyun alanı, sağlık alanı, ulaşım vs. işleri yapsın, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarımı karşılasın diye vermiştim. Bunu harfiyen uygulayan seçilmiş veya atanmışlarımız yok mudur?
Elbette ki vardır. Makam aracı kullanmayan, gündelik giderlerini kendi cebinden karşılayan onlarca hatta yüzlerce yönetici sıralayabilirim.
Şimdi son zamanların popüler hırsızlık terimlerinden birisine değineceğim.
Senin hırsızın, benim hırsızım. Benim hırsızım ya da bizim hırsız. Bu terim özellikle son beş, on yıldır nerdeyse en popüler bir terim oldu. Adamın söylediğine bak, ’’Ne yapalım kardeşim, hırsız bizim hırsız.’’ Yahu Allah’tan korkun. Allah’ınızdan bulun. Ne demek bu, ‘’bizim hırsızımız’’. Hangi dinde, imanda, mezhepte, grupta vardır, ‘’bizim hırsız’’ diye bir kavram.
Beğenmediğimiz en kötü yönetim sistemi olan şeriat sistemlerinde bile, hırsızlık yapanın elini, kolunu, gözünü vs. organlarını kesiyorlar. Hiçbir din ya da kültür hırsızlığı meşrulaştırmaz.
Her din, bu eyleme karşıdır. Yani, mademki bu adamın hırsız olduğunu kabul ediyorsun, neden bu adama görev veriyorsun?
Ya da madem bu adamın hırsızlığını yakaladın, neden adamı adalete teslim etmiyorsun? Teslim et ki, toplum da senin doğruluğuna inansın.
Aksi takdirde sen de onun iş birlikçisisin der ve seni tasfiye eder. Bunu söylerken herhangi bir siyasi partiye ya da kamu görevlisine vs. söylemiyorum. Toplumun her kesimine hitaben söylüyorum. Benim dünya görüşüme uygun bir siyasetçinin hırsızlığını asla meşrulaştırmam. Onun hırsızlığına asla onay vermem. ‘’Benim hırsızım’’ deyimini asla kabul etmiyorum.
Senin hırsızın ya da sizin hırsızınız. Sizin hırsızınız bizim hırsızdan daha kötüdür. Şuna bak, ‘’sizin hırsızınız’’. Bu nasıl bir deyim. Hırsızın senin-i, benim-i mi olur?
Hırsızın sahibi mi olur? Hırsızı sahiplenmek, ben de hırsızım demektir. Madem sen de hırsızsın, benden uzak dur, kardeşim. Toplumun malını, mülkünü, varlığını, emeğini çalma.
Hatta ve hatta benim geleceğimi, geleceğim olan çoluk çocuğumun geleceğini çalma.
Allah hepimizi, herkesi ve her kesimi arsızdan, hırsızdan korusun.