Kendimizi düzeltmeden.!!

Aralık-Ocak-Şubat aylarını bünyesinde barındıran Kış mevsimi geçti gitti ilkbaharın müjdecisi olan mart ayının ilk haftasını da bitirdik, Bundan 20 yıl önce 30 yıl önce mart aylarında insanı evden çıkarmayacak yoğunlukta bulunan kar yağışı da artık yok, bu saatten sonra “Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” özdeyişi de tarihe karışmak üzere.

Cumartesi günleri medya mensupları için haftanın diğer günlerine göre daha sakin bir zaman dilimidir, bizde kendi kendimize “ Hava güzel, fırın yakın gidip sıcak ekmek alalım, böylesi insanı rahatlatan bir havada güzel bir kahvaltı yaparak güne başlayalım, sonrada gelişen şartlara göre günü değerlendiririz” diye düşündük.

Kahvaltıyı yaptık, gazeteye geldik, birkaç telefon görüşmesi, sıcak bir kahveden sonra “ne yapacağız.?” diye düşünürken bir arkadaşımız” hava güzel gel bizim işyerinin önünde sırtımızı güneşe verip birkaç saat memleketi kurtaralım” şeklinde çağrıda bulununca “tamam geliyoruz” cevabını verdik.

Sıcak havada çayları içtikten ve  arkadaşımızın engin siyasi fikirlerinin bir kısmını dinledikten sonra kendisine “Yahu boş ver senin ne düşündüğünü burada en az iki saat oturacağız, en iyisi bu kalabalıkta önümüzden geçip giden kitlenin neler konuştuğuna, nasıl davrandıklarına bakalım” dedik ve uygulamaya geçtik.

Orada kaldığımız iki saat içerisinde binlerce vatandaşımızın önümüzden gelip geçtiğine şahit olduk, Kentin tam ortasındayız, daha çok gençlerin yani 18 yaş altı vatandaşlarımızın yürüdüğü kaldırımlara nerede ise tükürmeden geçen kimse yok gibi.

Vatandaşın birisi büfeden sigara almış dışarı çıkıyor, 30 yaşlarındaki düzgün giyimli vatandaşımız bir taraftan telefonunu ile hararetli hararetli konuşurken bir taraftan büfeden aldığı sigara paketinin ambalajını kopartıp hiçbir kaygı duymadan caddenin orta yerine atıp yoluna devam ediyor.

Yaşları 16 ila 18 arasında bulunan ve 7-8 kişilik guruplar hainde yürüyen çocuklarımız hiç durmadan yüksek sesle küfürlü konuşuyorlar, normal şartlarda konuşanın da dinleyenin de yüzünü kızartacak olan bu küfürleri edende duyanda aynı gurubun içerisinde.

Biz yoldan geçen vatandaşlarımızın bu olumsuzluklarına dikkat kesilmişken bir anda kafamıza bir şeylerin döküldüğünü hissedip yukarıya doğru baktığımızda yaşlıca bir teyzenin yedi yada sekizinci kattan aşağıya halı çırptığına şahit olduk.

O ara büfeden aldığı sodayı içen 50 yaşlarındaki bir beyefendinin sodayı saniyeler içerisinde kafasına diktikten sonra cam şişeyi yolun kenarına fırlattığına şahit olduk, soda şişesini yolun kenarına atan vatandaş son derece normal bir davranışta bulunduğunu düşünmüş olmalı ki devam edip gitti.

Soda şişesinin bulunduğu alandan sürekli araçlar geçiyor, Birkaç sürücü yerde duran soda şişesine çarpmamak yada üzerinden geçmemek adına aracın direksiyonunu sağa sola çevirmek zorunda kalınca yanımızdakine “Ben gidip soda şişesini alacağım, eğer dikkatsiz bir sürücü bu şişeye lastiğin dışı ile dokunursa en iyi ihtimal soda şişesi yoldan fırlayıp senin işyerinin camını paramparça edecek” dedikten birkaç saniye sonra soda şişesini caddeden alıp çöp kutusuna attık.

Arkadaşımızın işyerinde biraz daha kalsak muhtemelen canımızın daha da çok sıkılacağını düşündüğümüzden arkadaşımıza “Bana müsaade olup bitenleri sende benimle birlikte gördün, bu millet ne ara bu hale geldi, ne zaman bu kadar kötü davranışlarda bulunmayı öğrendi.?” sorusunu yönelttiysek te arkadaşımız “Sen bilemezsen ben nereden bileceğim” şeklindeki kurtuluş sorusunu yöneltti ve bizi yola vurdu.

Vatandaşlarımızın içerisinde bulunduğu bu durum bizi gerçekten üzüyor, yerlere tükürenler, Kaldırımlara çöp atanlar, Balkonlardan aşağıya halı silkeleyenler, Şehir merkezinde yaşadıklarından habersiz bir şekilde işyerinin önünde araç yıkayıp her tarafı köpüklü su içerisinde bırakanlar, Avaz avaz birbirinin yüzüne küfür etmekten çekinmeyenler, Kaldırım kenarına aracını park eden sürücülere “Kardeşim aracını buraya park etme biraz sonra kamyon mal getirecek” diye haykıranların tamamı hep bizim insanımız.

Bizi biz yapan nezaket, Beyefendilik, Centilmenlik gibi kavramlar maalesef  bizi tamamen terk edip başka diyarlara gitmiş gibi, Caddelerde kimsenin yüzünün gülmediği herkesin öfke nöbetine yakalandığı, kimsenin kimseyi dinlemediği dolayısı ile duymadığı bir noktada  bulunuyoruz.

Çürüme dedikleri bundan başka ne ola ki.?