Geri dönüş

Murat, yıllar önce babasının elinden tutarak gittiği köyüne, doğduğu evine tam kırk yıl sonra geri dönmüştü.
Tozlu köy yolundan geçerken kalbindeki özlem sızı da artmıştı. Evin önündeki bahçeye adım attığında, ayaklarının altında ezilen yabani otlar, ona zamanın acımasızlığını fısıldıyordu. Evi neredeyse tamamen sarmaşıklar sarmıştı; sanki görünmez olmak ister gibi...
Evin çevresini dolandıkça içini tarifsiz bir hüzün kapladı. Önünde annesiyle oturdukları büyük kayayı gördü. Üzerini örten otları eliyle temizledi. Annesinin hep oturttuğu yere oturdu. O an, annesinin sesini duydu.
"Muradım, otur şuraya. Bak, sana ne güzel yemek yaptım."
Orada annesinin elinden en lezzetli yemekleri yediğini ve sonra da onunla birlikte kalkarak, bahçede kelebek yakalamak için koştuğunu hatırladı. Annesinin onu uyardığı da halen kulağına geliyordu.
"Dikkat et, kelebeğe zarar verme, sakin..."
Hiçbir zaman kelebek yakaladığını hatırlamıyordu. Eline bir kelebek gelip konunca, çocukluğunu orada bırakıp, kendine geldi. Elindeki kelebeğin ürküp kaçmaması için nefes bile almıyordu.
"Ne güzel bir varlık... Ona bakmaya doyamıyorum." dedi, kendi kendine. Kalkınca kelebek de uçup gitti.

Kapıya yaklaştı. Şimdi kapıyı açarak babası ile birlikte içeri girecekti. Annesi her zaman olduğu gibi ocağın başında duruyor olacaktı. Biraz zor da olsa kapı açıldı. Örümcek ağlarını temizleyerek içeri girdi.
"Benim Muradım mı gelmiş." diyen annesi de yoktu, ocak da yanmıyordu. İçeri daha çok ışık gelsin diye hemen kapının yanındaki penceredeki örtüyü eliyle yana çekti. İki göz evde her şey yerinde duruyordu. Sanki daha dün evden çıkmışlar gibiydi. Duvara dayalı duran masanın yanındaki ahşap sandalyeye oturdu. Nerede ise ağlayacaktı.

Her şey bu evde başlamıştı. Bu evde hayat vardı. Bu evde annesi, babası vardı. Annesini hep evin içinde hatırlıyordu. Babası da hep dışarıda olurdu. Yemek hazır olunca annesi, ona babasını çağırmasını söylerdi. Yine 40 yıl önceki gibi heyecan ile Murat sandalyeden kalktı, kapıya doğru koştu.
"Baba, çabuk gel!" diye seslendi. Ama bahçede babası da kimseler de yoktu.
Yeniden ahşap sandalyeye oturdu. Masanın üzerinde üzeri örtülü radyoyu gördü. Nerede ise yarım metre genişliğinde, kahverengi büyük bir kutu, Murat'tan canlanmak için yardım istiyordu. Ön tarafında yuvarlak, büyük iki düğme ve bunların arasında, 5 adet küçük basmak için tuş vardı. Kendisine arkadaşlık etsin diye, çalıştırmak istedi. Baktı kablosu vardı, ama yıllardır kullanılmayan evde elektrik var mıydı ki? Tabi ki yoktu. Arabadaki el fenerinin pillerini çıkararak, radyoya taktı. Küçük beş tuşun sol baştaki açma kapama tuşuna bastı ve bir cızırtı geldi. Sağdaki büyük yuvarlak ses düğmesini biraz açtı. Orta küçük tuşlardan kısa dalga, orta dalga ve uzun dalga düğmelerinden orta dalga düğmesine bastı. Soldaki yuvarlak büyük düğmeyi sağa sola doğru döndürmeye ve kanal yayını aramaya başladı. Bir noktada net ses duyunca durdu.
"Sayın dinleyiciler, burası orta dalga Ankara Radyosu, şimdi Türk Halk Müziği korosunda Türküler dinleyeceksiniz..."
Radyo o güzel günlere ait türküleri söylemeye başlamıştı. O türküler başlayınca babası yine çayını almış pencerenin kenarına oturmuş, karşı yamaca bakıyordu. Murat ise odanın ortasında tahtadan yapılmış araba ile oynuyordu. Bir anda türküler kesildi. Radyoda bir anons yapıldı.
"Sayın dinleyiciler Ankara Numune Hastanesinde yatmakta olan bir hasta için acil sıfır grubu RH negatif kana ihtiyaç vardır. Kan vermek isteyenler..." Murat bir anda elini uzatarak radyoyu kapattı. Örtüsünü radyonun üstüne kapattığı gibi geçmişin de üstünü kapatmak istedi.
Murat bir hışımla evden çıktı. Annesiyle oturduğu kayanın üzerine yeniden oturdu. Sanki annesi yanındaymış gibi annesine sorular soruyordu.
"Anne, neredesin?"
"Buradayım ya yavrum."
"Annem, gittin gelmedin."
"Gelemedim Murat'ım."
"Nereye gittin anne?"
"Hasta olmuştum. Baban doktora aldı, gitti."
"Niye gelmedin anne?"
"Gelemedim Murat'ım."
"Ama ben çok küçüktüm. İlkokula yeni başlamıştım. Seninle birlikte okuma yazma öğrenecektim. Ben seni çok özledim anne."
"Biliyorum yavrum. Bu dünyada seni bırakacak en son insan bendim. Ama bu illet beni senden kopardı."
"Anne biliyor musun, senden sonra ben de bu evden babamla gittim."
"Nereye gittin Murat'ım?"
"Babam nerede iş buldu ise ben de orada idim. Bir yılda en az 5 okul değişiyordum. Ama her akşam babam bana ders anlatıyordu. Çoğu zaman da babam kitabın başında uyuyor, ben ona dokunmadan ödevlerimi yapıyordum. Lisede öğretmen lisesini yatılı olarak kazandım. Orada öğretmenlerim bana çok destek oldu. Babam ise mutlaka her cuma günü gelir beni alırdı."
"Sonra?"
"Üniversite sınavına gireceğim haftanın cuma akşamı çok bekledim. Ama ilk defa gelmedi. Ben de çok merak ettim. Öğretmenlerim merak etmememi söylediler. Sınavdan sonra gelip beni alacağını söylemiş."
"Geldi mi?"
"Gelmedi anne."
"Sen ne yaptın?"
"Beni sınava çok sevdiğim tarih öğretmenim götürmüştü. Ama çıkışta okul müdürümüz ve bir kaç öğretmenim daha vardı. Beni alarak okulumuzun yatakhanesine gittik. Sık sık öğretmenime babamı soruyordum. 'Ona gideceğiz,' dedi. Hep birlikte ona gittik. 2 gün önce inşaattan düşmüş ve oracıkta rahmetli olmuş. Öğretmenlerim hayatımı olumsuz etkilememesi için bana söylemediler. Onların sayesinde ben bugün öğretmen oldum."
"Aferin benim Murat'ıma." dedi annem. Beni bağrına sımsıkı sardı. "Tek başına ne yaptın bu hayatta?"
"Üniversiteyi Antalya'da kazanmıştım. Tarih öğretmenimden ve okul müdürümden Allah razı olsun. Antalya'da okula başlayana kadar beni okulun pansiyonunda tuttular. Sonra beni okula ve yatakhaneye yerleştirdiler. Tarih öğretmenimin bir tanıdığı otel sahibi de bana iş verdi. Okul bitene kadar Antalya'da hem çalıştım hem de okudum. Çorum'un Bayat ilçesine atanarak öğretmen olmuştum. Yıllarca yurdumuzun dört bir yanında öğrenciler yetiştirdim."
Kendine doğru yaklaşan sesler duyunca Murat oturduğu kayadan kalktı. Gelen iki yaşlı adamdı. Önce Murat'a selâm verdiler ve kim olduğunu sordular. Bir yaşlı adam tanımıştı.
"Hoş geldin kardeşim. Sen Murat olmalısın."
"Evet, ben Murat'ım. İşte bu evin sahibi benim babamdı. 40 yıl önce buraları bıraktık, dolaştık durduk."
"Baban nerelerdedir?"
"O, 30 yıl kadar önce rahmetli oldu. Şimdi beni Karayolları İşletmesinden aradılar. Buradan yol geçiyormuş. Benim de malım varmış. Ama buraları görünce çok hüzünlendim. Keşke daha önce arayıp sorsaydım.”

#amp-auto-ads