Gerçekten güven tazeleniyor mu?

Pazar tembelliğine alışkın olmamama karşın günü alt üst eden ve aktif denen bir gazeteciyi yazı yazamayacak hale sokan gelişmeler ve moral bozan haberler alınca değil yazmak, el kaldırmanın zorluğunu saklamak adına, 'pazar tembelliği' diyerek kendisini kandırmaya çalışır insan..

Halbuki pazar da olsa hedeflediğiniz bir plan ve programınız var, sabah ola, hayır ola deyip, uyumak için girdiğiniz yatakta kalkmak istemeseniz de sizi kaldıran, 'haydi koş' dedirten bir çok şey vardır hiç uyumayan beyninizde..
Ve çoktan sabah olduğunu anladığınız takırtı seslerinin geldiği kulağınızdan beyninize giden sinyaller sizi kalkmaya, gözlerinizi açmaya ve ayaklarınızı yürütmeye emretse de gece üstünüze aldığınız yorganı iyice üstünüze çeker, 'ya bugün pazar değil miydi?' der, kaldığınız yerde biraz daha uyumak isteseniz de daha bir saat önceki o uyku tadının da kaçtığını hisseder, bir sağa, bir sola kıvranırsanız da sizi davet eden wc'nin sinyali daha da ağır basar.


Ve istemezseniz de sıcak yataktan ayağınızı aşağıya, başınızı yorgandan dışarıya uzatıp, şişmiş olan gözleri zoraki açar, sanki yabancı bir yerdeymişçesine sağa, sola bakıp, bir süre düşündükten sonra uyku için girdiğiniz yatakta akşam yada gece düşündükleriniz ve yapmanız gerekenleri hatırlar, o hiç çıkmak istemediğiniz yataktan bir anda fırlar, hızla bir orada bir burada gergince sağa sola koşturur, sonra da kendinizi aynanın karşısında saçlarını tararken yada kravat takarken veya makyaj yaparken bulursunuz.


Ayakkabılarınızın nerede olduğuna bakarken sofradaki bir iki parça yiyeceği alelacele ağzınıza attıktan sonra geride kalan hafta boyu bir hayli şişmiş olan ayaklarınızın az, çok dinlenmiş bir halde ayakkabılarınıza çoktan girmiş ve kendinizi kapının dışında bulmuş olursunuz.

Hedef dünden kalma işi ve işleri çözmek, pazar da olsa kendinize olduğu gibi karşınızdakine verdiğiniz sözü yerine getirmek için koşuştururken içinde olduğunuz telaş dolaysıyla unuttuğunuz şeylerde olur..


İşte bu unutulanların başında gelen ya telefonunuz yada cebinizde olmasını umduğunuz bir evrak veya o günü alt üst edecek olan programın yokluğu oldu mu pazar denen şey zaten kalmaz.

Sonra zaten alt üst olan moraliniz dolaysıyla yapmak istediğiniz, yapacağınızı da yapamaz, kalktığınızda, dışarı çıktığınıza pişman olsanız da gidenin geri gelmeyeceğini anlar yeriniz de kala kalırsınız.


İşte o anlardan birini yaşadığım bir pazar günü asıl yapmak istediğim 36 yılı zorlayan gazetecilik hayatımda her gün yaptığım, yazdığım köşe yazımı yazmadığımı da hatırlayıp, 'vay be amma da bir gündü' diyerek o günün alt üst olmasına neden olana kimsenin duymayacağı şekilde düm düz giden duyguyla bende aynısını yaptım, günü alt üst edenlere, yazımı yazamadıklarımı geciktirenlere bolca selam (!) göndersem de dün yazmadıklarımı bugün yazacağımla birleştirip, iki yazıyı gece uyumayarak bir güne sığdırdım..

Ve bu iki yazımın birisi ülke sorunları ile ilgili diğeri ise kendimle ve yerelle ilgili konulardı. Ama bir insanın uyku halini anlatmam da üçüncü konu oluverdiğini anlıyordum.


Ülkemin ,içinde olduğu sorunların başında gelen ekonomik sıkıntının getirdiği moral bozukluğu ile iyiden iyiye rahatlayan İstanbul trafiğinde yol alırken aradığımın cevap vermemesi, arayanın ise benimle alakasız bir nedenle tartışması ve bu yetmez gibi her gelen sinyal ardından açtığında 'kiminle yazışıyordun?' satırları ile dolu whatsApp ile gelen moral bozan, geren mesajların yarattığı atmosferin yeni bir günümüzü daha alt üst etse de, yaşasan onca olumsuzlukların direncimi arttırdığını ve bunca yaşananlara rağmen 'haydi oradan, bildiğin gibi olsun, ne yaparsanız yapın, size inat ben yoluma devam edeceğim' dedirten bir hisle işime bakıp, 36 yıldır kesintisiz yazdığım yazılarımdan ikisini birleştirerek günlük yazılarımı yazmaya başlıyordum..


Ve Türkiye - İtalya Dördüncü Hükümetler arası zirvesine katılmak üzere Roma'ya, İtalya'ya giden Erdoğan'ın, CHP lideri Özgür Özel in Erdoğan'ın İtalya programı öncesi adeta ayarlı bir bomba misali aynı gün İtalya'nın en büyük gazetesi olarak bilinen Corriere Della Sera’ya, verdiği ve Erdoğan İtalya'ya doğru yola çıktığı aynı gün yayınlanan röportajda, 'Erdoğan, bugün İtalya halkına Türkiye’de demokrasi olduğunu anlatacak.

Buna inanmak Pisa kulesinin eğri olmadığına inanmakla aynı şeydir. Oysa nasıl ki Pisa Kulesi eğikse, Türkiye’de de bir darbe olmuştur. İmamoğlu, hapiste bile Erdoğan’ı yenecek güçte.' satırlı manşetleri Suriye'de ki gelişmelerin stresini yaşayan ülkenin de gündemini birinci sırasını alıyordu.


Ve en önemlisi yine aynı Erdoğan 'takmıyoruz' dese de yurt dışında gelen ekonomik baskıların her geçen gün arttığı ve piyasaların buna dayanacak halinin kalmadığını da hatırlıyordum..

Ha bu arada Erdoğan gittiği İtalya'da, Roma'daki Santa Maria Maggiore Bazilikası'nda defnedilen papanın maaşını ret ettiği ve  ölürken de cebinde sadece 125 dolar çıktığı haberlerini de okuyordum.


Bu anlattıklarım benim ve ulusal sorunlar konusunda başı çekerken benimde içinde olduğum yerel sorunları da ele almam gerekiyordu.


Ve bu sorunların başında gelenin ülkem ve bölgemde ki belediye başkanlarına yönelik olarak baskıcı hükumetin etkisinde ki mahalli idarecilerin yani 30 milyon 300 bin TL. paraya karşın 3 Lig hayallerini bir kez daha yıkan Serhat Ardahan Spor'un yöneticileri gibi burunlarından kıl aldırmayan bakışı ve de tavan ile birlikte hareket etmemeleriydi..


Ve al acele, delegasyon ve yeni rakiplerden kaçırılarak yapılan sözde kongrelerde 'güven tazeledi' denen aynı başkanların başında olmaya devam ettiği bölge stk'ları başta olmak üzere kendilerine destek verecek olanlarla temas kuramayışlarıydı.


Evet iki yazımı bir güne sıkıştırma adına ele aldığım bugünkü yazımın biri ulusal konulardı, diğeri ise başında bulunduğum stk ile diğer yerel sorunlardı.


Beni geren bir pazarı geride bırakırken yazmadığım yazılarımı yazıp, uyuyayım derken pazar günü geç kalkmanın getirdiği sıkıntının diğer geceyi de uykusuz bıraksa da yazılarımı yazmanın rahatlığı ile yeni bir güne ve haftaya merhaba demek için yeniden ve daha enerjik olarak hazırlanıyordum.

Ama gün boyu beni geren ve yazımı yazmamı unutturan mesajlardan bir yenisinin geldiğini görürken bu günün de, haftanın da hiç iyi geçmeyeceğini gülerek hissediyordum.


Bu yetmezmiş gibi son seçimler ardından bu kez atı alıp, benim gibi geçemediği Üsküdar'da yaptığı ilk konuşmasında, 'Türkiye İttifakına İhtiyaç Var' diyen aynı AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimler ardından gittiği yurt dışında yeni seçilmiş olan belediye başkanlarının yanı sıra onca siyasinin, gazetecinin, aydının, önderin, liderin neden hapiste olduğunu İtalya'da ki yetkili ve ilgililere yada Özgür Özel'in açıklamalarının İmamoğlu'nun fotoğrafı ile veren İtalya basınına anlatabilecek mi?!.


Neyse gecenin saat üçüne sıkıştırmaya çalıştığım yeni iki günlük yazımın diğerleri gibi yine bir hayli uzadığı ve iki yazıdan çok üçüncü yazıya doğru yol aldığını görünce, 'Geleceği varsa, göreceği de var! ' deyip, başta bir xtwit ile Amerika'da yeni dönen ekonomi bakanı olmak üzere Erdoğan'ın son yurt dışı ziyareti ve kardeşi Kocaeli'nde, kendisi İstanbul'da dernek başkanlığını çok seven ama muhasebeci olmalarına karşın hesap vermeyenlerin yanında Ardahan'da ki Arıcılık, Ankara'da ki federasyon seçimleri gibi kaçırılırcasına al acele yapılan kongreler ardından 'Falan, filan' yada artık gına getiren o isimler için 'Güven tazeledi' başlıklı haberlerle mutlu olan bölge STK'larına bakınca, ülkemde ve bölge stk'larında, 'Gerçekten güven tazeleniyor mu?' başlıklı bugünkü iki günü ve gündemi toparlamaya çalışan yeni bir  yazıma noktayı daha koyuyor ve 'durmak yok yola devam' diyerek değil, 'her şey daha güzel olacak diyerek umutla yeniden yola çıkıyorum..

#amp-auto-ads