Ekmek Arasına Elveda, Sulu Yemeklere Merhaba.

Pandemi dolayısı ile özellikle esnaf lokantalarına yasak gelmeden önce  çoğunlukla saat 12.30-13.30  saatleri arasında bizi arayan ve “Gel yemek yiyelim” teklifinde bulunan arkadaşlarımızla birlikte daha çok lezzetini bildiğimiz yemeklerin yapıldığı lokantalarda buluşuyorduk.

Kısa bir selam kelam faslından sonra artık akraba gibi olduğumuz garsonları görür görmez

“-Mercimek çorbası

-Döner

-Pilav-

-Cacık

-Tatlı”

siparişlerini verdikten ve sıra ile gelen birbirinden lezzetli yemekler sonrası hep birlikte içilen kahve sonrası vedalaşıp tekrar işimizin başına dönüyorduk.

Salgının daha süratli ve önlenemez bir noktaya geldiğinin anlaşılması ile başta hafta sonu sokağa çıkma yasağı olmak üzere lokantalar, kafeler vs. kapatıldıktan ve “ vatandaşın bu tür yiyecek içecek satan işyerlerine girmesi yasak, var olan sandalyeleri masaların üzerine ters çevirdikten sonra sadece paket servisi yapabilirsiniz” talimatı verilmek zorunda kalındı.

Bu şekilde nerede ise tüm yeme-içme alışkanlıklarımızı da  değiştiren yasakların başlamasından sonra hepimizin bildiği o “biz lokantaya gideceğimize lokanta bize gelsin” anlayışı tüm kamuoyunda kabul görünce  yine bu sütunlarda anlatmaya çalıştığımız gibi “GETİR-GÖTÜR-GÖNDER” isimleri ile kurulan şirketler daha çok sulu olmayan yemek çeşitlerini tüketicilere ulaştırmaya başladılar.

Bizde o süreç başladıktan sonra öğlen arasında gelen misafirlerimize daha çok ekmek arası döner, yanında kızarmış patates bulunan hamburger, küçük parçacıklı tavuk olmak üzere yiyeni de getireni de sıkıntıya sokacak yemekleri tüketmeye başladık.

Alıştığımız o güzelim sulu yemeklerden birden bire mecburen daha çok ekmek arası ağırlıklı ürünlere yöneldikten birkaç gün sonra başlayan memnuniyetsizlik zaman zaman en üst noktalara kadar tırmanmış olsa da bizim değişmez “emir demiri keser” kuralımız çerçevesinde “bu yemekler yetmez ama Evet” demek zorunda kaldık.

Yiyecek –İçecek sektöründeki esnafların bu yasak süresince içerisine düştükleri zor durum bir tarafa yukarıda da belirttiğimiz gibi yemek alışkanlıklarımızın tamamen değişmesine yol açan bu uygulama dolayısı ile sağlık problemlerinde değişiklik gösteren arkadaşlarımızın olduğunu da anlamış olduk.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki akşam kabine toplantısı sonrası yasakların belli bir kısmının gevşetilmesi ile ilgili yaptığı açıklama içerisinde lokantalarında sabah 07.00’den akşam 19’00’a kadar açık olması hem yemek yiyenler hem de bu yemekleri yapanlar açısından “tam isabet” olarak değerlendirildi.

Biz yasakların kalktığı ilk gün işin doğrusu yoğunluktan olsa gerek herhangi bir lokantaya gidip sulu yemek yeme imkanı bulamadık, ancak gazetede elimizde telefon tanıdığımız lokantaların sahiplerine nerede ise saat  başı” durum nasıl şu ana kadar kaç müşteri geldi, sirkülasyondan memnunmusunuz” sorularına cevap aradık.

İşin doğrusu aradığımız çok sayıdaki lokanta ve Kafe sahibinden beklediğimiz güzel ve iç açıcı cevapları alamadık, pek çok lokantacı esnafı da “bugün ilk gün biraz ilk gün şaşkınlığı ve çekingenliği vardı, inşallah devam eden günlerde müşterilerimizin yeniden geleceğini düşünüyoruz” şeklinde cevap verdiler.

Salgının nasıl bir bela olduğunu ve hayatımızdan daha belli bir süre gitmeyeceğini hepimiz biliyoruz, bütün dünyanın korkulu rüyası olan bu berbat durumdan kurtulmanın yolu da aşağı yukarı belli, bizde düşen kurallara uyarak en azından mevcut durumun iyileşmesine yardımcı olmak olmalı.

Bugünden başlayarak  hem yeni yasaksız döneme “merhaba” demek hemde uzun bir süredir işyerlerini açamayan lokantaları sıra ile ziyaret edeceğiz, hem onlara “çam sakızı çoban armağanı” ekonomik katkımızı sunacağız bir taraftan da o özlediğimiz, Çorba-döner-Pilav-Cacık sonrası sade kahvemizi içeceğiz.

Katkı yapmak zorundayız zira bu yasak döneminin en fazla mağdur olan kısmı gerçekten yeme içme sektörü oldu.

Temennimiz hepimizin evi gibi olan bu işyerleri varlıklarını daha uzun yıllar devam ettirmesidir.