Dünya Nimetini Elinin Tersiyle İtmek..

Son dönemlerde kendilerini “Muhafazakar” olarak tanımlayan kitlenin var olan dünya nimetlerinden faydalanmak adına bırakın bizi kendilerini bile hayretler içerisinde bırakan değişimleri kendileri açısından belki normal olarak karşılanabilir, Kendilerini bu girdaptan kurtaramayanların “Çizgimi düzeliyor, yoksa bizmi çizgiye geliyoruz” şeklinde ifade ettikleri bu garip durum aslında Muhafazakar yapının içerisine düştüğü  çıkmazın da  başka bir izahı olsa gerek diye düşünüyoruz.

Baş döndürücü bir hızla devam eden bu değişim kendilerini “Muhafazakar” olarak tanımlayan kitlenin  “Dünya nimetleri” karşısında nasıl tuz-buz olduğunun da en büyük ispatı şeklindedir.

Hoşuna giden ancak yaşam tarzlarına ters gelen bütün değerleri yıllar içerisinde bir şekilde esneterek kendilerini sisteme entegre etmek zorunda kalan “Muhafazakar yapının” büyük bir hızla çıktığı bu yolda artık fren yapamaz bir hale geldiği de hemen herkes tarafından fark ediliyor.

Böylesi bir noktada kendisini “Muhafazakar” olarak tanımlayan bir grup işlerin çok iyi gittiğini söylüyor, İşlerin iyi gittiğini söyleyen grup şu sıralar yurt içinde yüzde 49 oranında bir yüzdeye sahip, Türkiye’nin yarısına yakın olan bu orana bakıldığında kendisini o gruba ait gören tüm insanların son derece mutlu olması gerekiyor.

Sözünü ettiğimiz bu yüzde 49 oranın karşısında ise başka siyasi partilere mensup olsalar da yüzde 51’lik bir kitle var,

Başkanlık ile yönetilen ülkelerde olan sistem bizde olmadığından yüzde 51’lik bu oran kendisinden daha az olan yüzde 49 için hiçbir anlam ifade etmiyor.

Diğer taraftan yüzde 49’luk oran içerisinde bulunmalarına ,başta sosyal ve ticari noktalarda son derece rahat olan pek çok yazar/çizer/düşünür ise bütün bu olumlu görüşlere rağmen mutlu değil.

Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak kaleme aldığı bir yazısında CHP bizi laikleştiremedi ama “iktidar nimeti” bizim kökümüze kibrit suyu salacak bu gidişle..” şeklinde yorumluyor , dolayısı ile başkada herhangi bir izaha gerek bırakmıyor.

İçerisinde bulunduğumuz zor durumu kendi bakış açısından son derece net bir şekilde ortaya koyan Abdurrahman Dilipak “Ben kendi sorumluluklarımızla ilgili olarak nefsimizi hesaba çekmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum.. İktidar, güç ve servet biraz başımızı döndürdü, rehavete kapıldık, sorumluluklarımızı ihmal etmeye başladık. İslam düşmanlarına karşı birlik olurken, iş iktidar, mal paylaşımına gelince birbirimize düşmeye başladık.

Şunu görelim, bizim para, makam ve kadın açlığımız var.. Şeytan da buradan saldırıyor..

Para ve makamı paylaşamayınca birliğimiz dağıldı.. Muhkemleri bırakıp müteşabihler üzerinden, kendi konumumuzu meşrulaştıran dini yorumlar ve onları iddia eden hocalar üzerinden dinimizi parçaladık.

Öyle bir hale geldi ki bu iş, Nurcular 13 çeşit oldu.. Sufi, Selefi, Şii ihtilafını bırakın, Bunların da her biri kendi içinde 40 parça oldu. Din büyüklerini İlah ve Rab edinmeye başladık. Kelami konular tekfir vesilesi olmaya başladı. Allah’ın emrine uymazsanız haram, Resulün sünnetine uymazsanız mekruh, benim gibi düşünmezsen dinden çıkarsınız demeye getiren hocalarla dolu her taraf.

Allah’ın dini, yeri, göğü, ölümü açıklarken, bizim yaşadığımız din, karı ile koca arasındaki, kardeşler arasındaki ihtilafı bile çözmüyor.. CHP bizi laikleştiremedi ama “iktidar nimeti” bizim kökümüze kibrit suyu salacak bu gidişle..

Eğitimde başarılı değiliz. Ahlaki durum da pek iyi değil.. Başörtülülerin hali de yürekler acısı hale gelmek üzere.. Müslümanca bir hayat için direnişin sembolü haline gelen başörtüsü giderek yeni yetmelerin başında sıradan bir aksesuara dönüştü.

Yeni yetme zıpırlar biraz para kazanıp, bir de makam sahibi olunca geldikleri yeri, o iktidara nasıl ulaşıldığını unutuverdiler.. Bu aşağılık tipler bu davaya ötekilerden daha fazla zarar veriyor..

Çocuklarını kreşlere gönderen ailelerin haline bakıyorum da, ya da psikolojik destek almadan artık kendini yönetemeyen ailelere, üzülüyor insan.. NLP’ci oldu çoğu, ya da Transandantal Meditasyoncu, kimi, İsagoji mantığı ile İslam anlatıyor, kimi felsefeyi dinin üstüne koydu, kimi geleneği din zannediyor, kimi sofistike hayaller peşinde uçuyor, kilise metotları ile Müslüman gençlik yetiştirmeye çalışıyor kimimiz!

Nereye gidiyorsunuz ya hu!

Bırakın Türkiye’nin nereye gittiğini, siz nereye gidiyorsunuz. Türkiye durduğu yerde duruyor, asıl soru “bizim nereye gittiğimiz”..

Unutmayalım, “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir”.. “Ağu’yu da altın tas içre sunarlar”. Sakın “Şeytan bizi Allah’la aldatmasın”..

Dini tartışma konusu olmaktan çıkartalım ne olur.. Mezhepleri, tarikatları da din edinmeyelim.. Din Allah’a (cc) aittir. Allah’ı, Resul’ü, kitabı tartışma konusu yapanlara kulak asmayalım.. Kur’an’a, zamana ve mekana şahidliğimizi yenileyelim..

Unutmayalım, “iman etmeden cennete giremeyeceğiz ve birbirimizi sevmeden de gerçekten iman etmiş sayılmayacağız.”

Etrafımıza şöyle bir bakalım Abdurrahman Dilipak’ın anlatmaya çalıştığı tiplerden çevremizde o kadar çok var ki sayabilmek artık mümkün değil, Üstelik bugün kendi ikballeri adına bin bir şekilde fırıldak çeviren bu “Asalaklar” yıllardır iktidara hangi parti gelmişse onun etrafını çevirmekte son derece mahir kişilikler.

Ne diyelim her geçen gün kendilerini tanımladıkları Muhafazakar çizgiden kurtulmak için var olan bütün değerleri birer birer terk edenleri içerisinde bulundukları bu zor durumdan “Allah Kurtarsın”