İlgili olanlar mutlaka hatırlayacaktır, One Piece, Eiiçiro Oda tarafından yazılan ve çizilen Japon Şhōnen manga serisidir.
One Piece 17. Cilt’te
"Bir insan ne zaman ölür?
Bir tabanca ile vurulduğu zaman mı? Hayır.
Ölümcül bir hastalığa yakalandığı zaman mı? Hayır.
Zehirli mantarla yapılmış bir çorbayı içtiği zaman mı? Hayır.
Bir insan unutulduğu zaman ölür. “
şeklinde bir ibareyi çok uzun yıllar önce okuduğumuzda dostluğun ve unutulmamanın hayatımızdaki önemini tekrar tekrar sorguladığımız günleri hatırlıyoruz.
Rivayet olunur ki bir insana çok istediği için bin yıl ömür verilir, kendisine bin yıl ömür verilen insan 50 yaşına geldiğinde annesinin, 70 yaşına geldiğinde babasının, 100 yaşına geldiğinde akrabalarının, 200 yaşına geldiğinde çocuklarının, 300 yaşına geldiğinde tüm torunlarının ölümünü görür.
400 yaşında yapayalnız kalan insan o an farkına varır ki eşin, dostun, akrabanın, arkadaşın olmadığı bir dünyada var olan ömrün hiçbir faydası yoktur daha doğrusu uzun ömür acıdan, sıkıntıdan başka hiçbir şey değildir, zira insan dostları ile akrabaları ile arkadaşları ile insandır.
Biz belli bir süredir kendimize göre olgunluk dönemimizi yaşıyoruz, böylesi bir dönemde elden geldiği kadar kimsenin işine karışmamaya, kimseyi kırmamaya, Ne işe yaradığı belli olmayan tartışmamalara girmemeye, bizi ziyarete gelen dostlarımızı dış kapıya kadar uğurlamaya, koyu particilik yapmamaya çalışıyoruz.
Bu zaman zarfında doğruluğuna yüzde yüz inandığımız hadiseleri bile karşımızdakine dayatmamaya çalışıyoruz,
Karşımızdakini bizim gibi düşünmeye çaba göstermiyoruz,
Karşımızdaki insan yada insanların biraz sonra içi boş tartışmalara gideceğini anladığımız sohbetlerden kesinlikle katılmıyoruz..
Bu ve buna benzer tartışmalardan uzak kaldığımızda etrafımızdaki dostluk çemberinin her geçen gün daha da genişlediğine şahit oluyoruz, İnsanların bizi sohbet edilecek yada sohbeti dinlenecek bir konumda görmeleri hoşumuza gidiyor.
Bir yazar dostluk ile ilgili olarak “Hayatın bize sunduğu en büyük sürprizdir bence Dost.. Çünkü böyle tam dibe vurduğun anlarda artık her şey bitti dediğin anda uzatır sana elini. Alır ve çeker seni her şeyin herkesin arasından. Bu dostluklarda yeni tanıdığın çok daha kıymetlidir sanırım. Bilindik varoluşları önemlidir elbette ama yıllar ilerledikçe insan olgunlaştıkça o zaman gerçekten seçici davranıyor. Yaş ilerledikçe daha çok düşünmeye, öğrendikçe daha özenli seçmeye başlar insan yakınındakileri. Ne çocuk acemiliği kalmıştır artık, ne gençliğin körpe heyecanı. Artık kazanmış olur insan gerçek dostluğun anlamını, manasını..” diyor.
Hatırlatmakta fayda var, Siyasi ikbal ve buna benzer dünyevi şeyler için ''kırk yıllık dostların'' birbirini yok saydığı günlerden geçiyoruz. Hesap yapmaktan iş yapmaya veya dostluk kurmaya vakit bulamayanların sayısı da her geçen gün artıyor.
Marifetname’de ki “Bazı dost bildiklerimiz ise kırıcı, kıyıcı ve ifşa edici. Oysa dostluk, açmayı değil, kapatmayı gerektirir. Sözgelimi dostunun sırrını herkesten saklamak, ayıplarını örtmek, sözüne müdahale etmemek, iyiliğini istemek, onun hüznüyle mahzun olmak; bütün bunlar, ''dostluğun adapları'' arasındadır. “şeklindeki ifade bu açıdan çok ama çok önemlidir.
Kadim bir dostluğun oluşabilmesi için zorluklara, yokluklara ve imtihanlara ihtiyaç vardır. Bütün bunlardan alnının akıyla çıkan münasebete ise ''sınanmış dostluk'' diyoruz.
Mevla hepimizi sınanmış ve sınavı geçmiş dostlar ile dostluklar ile karşılaştırsın.