Dijitalizm, bana göre dijital dünyaya açılan bir penceredir. Yani yeni bir öğreti tekniğidir. Bir doktrindir. Yine bana göre kapitalizmin yeni bir sömürü biçimidir.
Bu sömürüde özellikle çocuklar ve gençler hedef kitledir. Sokakta gördüğünüz her dört gençten hemen hepsinin elinde bir telefon bulunduğunu, her gördüğünüz çocuktan dörtte üçünün elinde de yine bir telefon bulunduğunu, büyüklerden de hemen hepsinin elinde bir telefon olduğunu gözlemlemekteyiz.
Telefon dışında da hemen her evde en az bir tablet ya da bilgisayar olduğunu bilmekteyiz. Telefon, tablet ve bilgisayar olan her evde ve her kişide mutlaka internet ağı da vardır.
Zaten öyle bir zincir kurulmuş/kurgulanmış ki biri olmadan diğerinin olması neredeyse anlamsız ve imkânsız hale gelmiştir. Bana göre bu durum, küresel ve kapitalist bir akımdır. Yani teknolojinin tüm nimetlerinden çıkarsal olarak yararlanmadır. Uyumsama ise, toplumun ya da kişinin ortaya çıkan duruma uyum sağlamasıdır.
Geçmişte görmediğimiz ya da bilmediğimiz yeni bir akıma kendimizi inandırma ve o akımı kabullenmedir. Kabullenme gerçekleştiği an zaten uyumsamış yani uyum sağlamışız demektir.
Kabullenme aslında zor bir durum değişikliğidir. Yani insanlar ya da toplumlar geleneklerinden kolay kurtulamazlar. Gelenekleri yıkmanın yolu da çok ama çok cazip gelebilecek alternatif durumlar ortaya koyarak gerçekleşebilir. Belki değişim biraz uzun sürer ama illa ki değişim gerçekleşir. Değişim mutlak olması gereken en önemli olgudur. Ustaların dediği gibi “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir”.
O halde değişimlerin olması normaldir. Dijitalleşme de uyumsama da normaldir. Geçmişe bakacak olursak, örneğin insanlar önce ateşle haberleşme, davul, güvercin, uşaklar, telgraf, telefon, teleks, faks, televizyon, internet vb çeşitli araçlar sırasıyla yaşamımıza girmiştir. Ancak öyle bir hızlı gelişim ve değişim sağlanıyor ki, hızına yetişmek bile mümkün olmuyor.
Ama bu duruma baktığımızda genellikle geri kalmış ülkelerde ya da az gelişmiş ülkelerde bu hız daha yüksek oranda seyrediyor. Yani gelişmiş ülkelerde bu dijital sistemler öyle düzenli kullanılıyor ki, geri kalmış ülkeler ya da az gelişmiş ülkeler o ülkelerin önünde gitmeye başladı. Belki hiçbir ülkede bizim kadar telefon ve internet bağımlılığı yoktur.
Hele ki şu Covid 19 Pandemisinde neredeyse her kurumun uzaktan iş yapmaya başladığı, okulların bile uzaktan eğitim yaptığı düşünüldüğünde ortaya çıkan durumun kapitalist sistemin, bir sömürü ve çıkarsal ortama zemin hazırlanmış olduğunu düşünmekten edemiyoruz.
Okullar üzerinden gidecek olursak, okullarda teknolojik gelişim yeni bir olay değildir.
Örneğin, kırk elli yıl öncesinde bile okullarda tepegöz dediğimiz materyalleri sonrasında projeksiyon aletini, bilgisayarları, interneti eğitim yaşamımıza soktuk. Yani teknoloji zaten uzun zamandır var. Ancak günümüzde çok daha fazla dijital ortamlarla iç içeyiz.
Zorunlu bir teknoloji bağımlılığına doğru gidiyoruz. Teknolojik gelişim ve değişimlerin olumlu olduğu kadar, olumsuz yan etkileri de çevremizi kasıp kavuruyor.
Psikolojik etkilerinin yanı sıra ekonomik ve bağımlı kılma etkileri ise insanları ve toplumları daha çok olumsuz etkilemektedir. Özellikle çocuklu aileleri ve özelinde çocukları daha fazla etkilemektedir.
Şimdi biraz da çocuklar ve aileler üzerindeki etkilerini inceleyelim. Yaklaşık bir yıla yakın zamandan beri yaşamımızı etkileyen pandemi sürecinde özellikle çocuklarda sosyal ortam eksikliği, birebir ilişkiler sekteye uğramış, ebeveyn bağımlılığından da kaynaklı asosyal bir değişime doğru gidiş yoluna girilmiştir.
Özellikle kontrolsüz internet kullanımı çocuklarımızı ve gençlerimizi çeşitli duygu bozukluklarına ve olumsuz davranış değişikliklerine itmektedir. Bununla birlikte, ailelerde çocuklara karşı tahammülsüzlük, kendilerini öğretmen rolüne sokma gibi yanlış rol model olma durumuna sokmuştur.
Ailelere etkisi de özel hayatın gizliliğine dayalı bir durumdan dolayı aile içi çatışmalar, eşler arası olumsuzluklar gibi durumların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bunların geneli yanlış teknoloji ve internet kullanımının olumsuz etkileridir diyebiliriz. Şimdi buradan şöyle bir sonuç çıkıyor:
Öyle gözüküyor ki bu pandemi süreci teknolojinin uzun vadede yaşamı eve sığdırmanın, dijital ortamların daha fazla kullanılmasının, toplumun da bu duruma uydurulması provalarının yapıldığını düşünmeden edemiyorum.
Sosyal hayatın ekrana indirgenmesi, dokunma yerine teknolojik materyallerle yaşam standardının geliştirilmesi gibi bir algı oluşturuyor.
Uzaktan eğitim, yüz yüze eğitimin yerini alabilecek bir eğitim yöntemi değildir ve olmamalıdır.
Uzaktan eğitim, yüz yüze eğitimin kesintiye uğradığı zamanlarda destekleyici bir argüman olarak devreye alınan bir mekanizma olmalıdır.
Ne yazık ki teknolojiye bağlı olarak, bu sürece denk gelen bir nesli feda ettik.
Bizler, dijitalizme uyum sağlamaya çalıştık ama birçok ailenin çocuğunu sağlık endişeleri ve kaygılarından dolayı eğitimin dışında tuttuğu da ayrı bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Son olarak şunu söyleyebiliriz: Dijitalizm ve teknolojik gelişmeler yaşamımıza girmiş olsa da yavaş yavaş bu duruma uyum sağlamaya çalışıyor olsak da gerçek sosyal yaşamımızdan ve birtakım geleneklerimizden de ödün vermeden geleceğe güvenle bakan, içi dolu beyinler yetiştirmemiz gerekiyor.