Benim yaşlarımda olanlar, ömrü boyunca değişmek ve yeni gelişen dünyaya adapte olmak zorunda kalmış göçebeleriz. Köy hayatından şehiri ve şehirliyi tanımaya, kent hayatından metropolde yaşamak için savaşmaya, oradan bizim dışımızda kalan dünyayla iletişim kurmaya adanmış bir ömür.
Bir ömüre adeta dört mevsimi sığdırdık. Her gittiğimiz yerde hayallerimiz değişti, yaşantımız değişti, kavgamız değişti, dertlerimiz değişti. Âmâ bir şey değişmedi, hep daha daha fazlasını istedik.
Kendi adımıza, eşimiz ve dostlarımız adına, ülkemiz adına, tüm insanlık adına dertlerimiz oldu. Biz neredeysek, ufkumuz neyse, dertlerimizin büyüklüğü de o ölçüde büyüdü, küçüldü.
Köylüyken, kendi kendimize yetenbir tarım ülkesi olmanın gururunu yaşarken, bir gün buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon yapabilen fabrikalarımız olsun diye hayaller kurardık. Okuyup; mühendis olup, yol yapıp, fabrika yapıp, makine üretip sanayi toplumu olmak için gençlerimiz birbirleriyle yarıştı.
Biz koştukça vardığımız yerde bir baktık bizden fersah fersah önden gidenler var. Sanayi toplumuna ayak bastığımızda, bizden daha önce koşmaya başlayanlar, daha hızlı koşanlar, inovasyon, bilişim sistemleri, teknoloji çağına geçiş yapmışlardı. Uzayda yürüyorlar, gezegenlerden, uydudan bize selam gönderiyorlardı. Onlara yetişemedik.
Ömrümüz kaçanı kovalamakla geçti. Biz her durağa vardığımızda, otobüs ordan çoktan kalkmış oluyordu, endüstri 4,0’ın arkasından hızla 5.0,6.0’a doğru giderken bakar olduk.
Bir ömür hep kovalamakla geçti. Hep koştuk, hep geç kaldık. Birileri bizden önce oraları keşfetmişti, yaşamıştı, orada yaşamanın kuralarını koymuştu. Biz hep hazıra konduk ama bizden önde olanlara yetişmek hep derdimiz oldu.
İlk defa onlara çok yaklaştık, dünya yeniden şekilleniyor. Gelecek nesiller, belki bizler son bir gayretle kaçanı yakalayabiliriz, hatta geçebiliriz. Eski görkemli ülkeler, şirketler çöküyor, yerini çok hızlı bir şekilde yenileri alıyor. 12 yıl önce bir yurt odasında, arkadaşlarının sosyalleşmesi için, üstelikte renkkörü olan Mark Zuckerberg’in Facebook’ bugün 1,7 milyar insanın kullandığı, 360 milyar dolarlık bir sosyal medya devi haline geleceğini.
On sene önce nereden bilebilirdik bugün Amerika ‘da Başkanlık seçimlerinde de görüldüğü gibiTwitter’in dünyanın en büyük haber alma kanalı haline geleceğini. Nereden bilebilirdik tek bir arabası bile olmayan UBER, dünyanın en büyük lojistik şirketi haline gelececeğini. Nereden bilebilirdik bugün bizimde yemek siparişi verdiğimiz, bir tek lokantası bile olmayan bir yemek sitesinin yüz milyonlarca dolara satılabileceğini.
Ticaret İnstagram’da dönüyor, YouTube tam bir okul ve müzik evi haline gelmiş. En önemli toplantılar Zoom üzerinden yapılıyor. Facebook’da boy boy resimlerimiz, istek dilek ve taleplerimiz, hatta en mahrem dualarımız sıralanıyor.
Eğer bu seferde gelişmiş dünyayı yakalayamazsak korkarım bir daha ki sefere deme hakkımız, şansımız olmayacak. Artık dünya başka bir yere doğru ışık hızıyla gidiyor. İnsansız hava araçları, insansız savaşlar, insansız fabrikalar, robotların yaptığı ameliyatlar ile hayatımız değişiyor.
Artık bilenle, bilmeyenin arasında ki fark gittikçe açılıyor. Bilmeyenlere artık devletin kapıları da kapanacağı bir döneme doğru gidiyoruz. Teknoloji bu hızla ilerlerse, yakın gelecekte insanların çok büyük bir kısmı işsiz kalacak. İşsizlik açlık demek, hastalık demek. Kim bilir belki Corona virüs gibi benzer bir bulaşıcı hastalık ile insanlığın nüfusu sürdürülebilir bir sayıya düşürülür.
Herkes derdi kadar ağırdır, derdi kadar büyüktür. Derdi kendi olanın çaresi kendisinde gizlidir. Nefsini öldürmeden, derdine derman bulamaz. Derdi millet olanın, derdi ümmet olanın, derdi insanlık olanın; derdi kadar dermanı da, çaresi de çoktur, büyüktür.
Dert varsa dermanda var. Yeter ki işi ehline verelim. İşin ehli olalım, İşinin ehli olmayan, işin ehlinden hoşlanmaz. Saklayacak bir şeyi olan ışıktan korkar.
Yarınlarımızı birilerini kovalamakla geçirmeyelim. Derdimiz büyük .
“Derdimi seviyorum. Biliyorum ki derdimi veren de beni seviyor. Seven sevdiğinin nazını ölçüyor. Sevilen çekmesinde neylesin”