Bizim milletimizin genel olarak siyaseti AB ülkelerinde yaşayan insanlara göre daha çok sevdiği belki de çok özleyip ulaşamadığı yaşam koşullarının eksikliği yüzünden siyaseti ister istemez takip etmek gibi bir zorunluluğu olduğu kabul edilir.
Zaman-mekan ayırımı yapılmadan bir “merhaba” ile başlayan başladıktan sonra da sakız gibi uzadıkça uzayan fındık kabuğunu bile doldurmayan siyaset merkezli sohbetlerin pek çoğunda kanlı bıçaklı kavgaların meydana geldiği de çok sık bir şekilde görülüyor.
14 mayıs Pazar günü yapılacak olan iki sandıklı seçime bugün itibarı ile 60 gün kaldı, 60 gün yani iki ay sonra yapılacak olan seçimde siyaset kurumu seçmenin ne dediğinden ne istediğinden çok “benim ne dediğim önemli” diyerek hiç durmadan nefes almadan konuşuyor da konuşuyor.
Zaman zaman yine bu sütunlarda da belirttiğimiz gibi fındık kabuğunu doldurmayan sohbetler sırasında “sen bunu dedin” diye başlayan ve karşıdakinin de “ben de bunu dedim” ile devam eden tartışma bundan sonra daha da alevlenecek gibi görünüyor.
Şu aşamada partilerden çok ittifaklar etrafında kenetlenen milyonlarca seçmen ittifaka mensup siyasetçilerini gün boyu dinledikten sonra aklında kalan miktarı kendisine karşı olarak gördüğü kim varsa ona kabul ettirmek adına olağanüstü bir performans sergilemekten asla geri durmuyor.
İşin garip tarafı bu saatler süren içi boş tartışmalarda ekonomi yok, sosyal hayat yok, insan hayatını olumlu yönde geliştirecek buluşlar yok varsa yoksa mensubu bulunduğu dünya görüşünün altta kalmasını sağlayacak olumsuzlukları karşı tarafa yüklemek.
Çok partili hayata geçeli 70 yıl geçti, geçen bu 70 yıl içerisinde dünyada var olan çok sayıda ülkenin teknoloji olarak nerelerde olduğu bizimde onlardan ne kadar geriye kaldığımız gibi bir gerçek var.
Sorunların laf kalabalığı ve içi boş tartışmalar ile çözülemeyeceğini geçip giden 70 yıllık zaman dilimi içerisinde çok net bir şekilde görmemize rağmen muhtemelen elimizden konuşmaktan başka bir şey gelmediği için bu bitip tükenmez kör dövüşünü devam ettiriyoruz.
Siyaset elbette olmalı
Ancak “dedim ki” ile başlayan “dedim” ile devam eden bu yanlış yoldan bir an önce kendimizi sıyırdıktan sonra karşımızdakinin fikirlerinin de önemli olduğunu, içi boş tartışmaların bizi ileriye götürmeyeceğini aksine her geçen gün geriye doğru attığı gerçeği ile bilmem kaçıncı kez yüzleşmiş olacağız.
Zararın neresinden dönersek faydadır.