Çöplük..

Hatırlayınız geçtiğimiz yıllarda hayatımıza giren girdikten sonra da  o günlerde nerede ise Türkiye’nin tek ve değişmez günden maddesi olan “Paralı Poşet uygulaması” etrafında kopartılan fırtınalara büyük bir şaşkınlık içerisinde şahit olunca bir anda insanımızın “Paralı Poşet uygulaması” çerçevesinde çevreye verdiği değer aklımıza gelmişti.

Nerede ise Avrupa’nın bütün okullarına ders olarak okutulan, çocuklara aşılanan çevre bilinci ile o memleketlerde imrenilecek çevre haberlerini seyrederken bizim insanımızın içerisinde plastik poşetlerinde bulunduğu ve çevreye olağanüstü zarar veren çöp yığınlarının oluşması ile ilgili problemlerin konuşulması gerekirken işin gelip paralı poşet uygulamasına kadar dayanması aslında tam bize göre bir çevre anlayışı olsa gerek.

Son dönemlerde etrafımızdan haberdar olmak adına ihtiyaç duyduğumuz hangi medya kuruluşuna baksak aşağı yukarı tamamına yakınında hemen her tarafta dağlar gibi duran çöp yığınları ile ilgili haberleri görüyor, bu çöp yığınlarının çevreye verdiği olağanüstü kirliliğe şahit oluyoruz.

Hatırlatmakta fayda var Salgın önlemlerinin biraz gevşetilmesi  ve  özellikle yaz mevsimini dolayısı ile vatandaşımızın da kendisini bir şekilde dışarıya attığı dönemlerde özellikle mesire alanı diye adlandırdığımız Park bahçe-dere kenarı, ormanlık alan gibi hepimizin ortak kullanım alanı olan bölgelerdeki çöp yığınlarının da çoğaldığını görüyor üzülüyoruz.

Bütün ikazlara rağmen aile bireylerinin tamamının katıldığı mangal ateşinin yakıldığı piknikler yurdum insanının nerede ise vazgeçilmezi, bu duruma karşı çıkan “neden piknik yapıyorsunuz.?” diyende yok ancak sıkıntı piknik saatinin bitimine ve sabah çıkılan elere geri dönülmesi için hazırlıkların başlaması ile hayatımıza giriyor.

Vatandaş sabah gelirken kasaptan-manavdan-bakkaldan aldığı tüketim malzemelerini gün boyunca değirmen gibi öğütüyor, mangalda pişirdiği etleri, yanındaki salatayı, yediklerini hazmetmesi için çeşitli içecekleri tüketiyor, finali de çoğu zaman birkaç bardak demli çay ile yapmadı da asla ihmal etmiyor.

Normal olan piknikçilerin tükettikleri ürünlerden geri kalan çöp ve benzeri malzemeleri beraberinde getirdikleri poşet yada benzeri ambalaj malzemelerinin içine depolayarak en yakındaki çöp kutusuna atmaları eğer yakında yoksa kendi araçlarına koyarak bulabildikleri ilk çöp kutusuna atmalarıdır.

Akşam olup mesire alanı dediğimiz bölgelerde hiç kimse kalmayınca o alanlardan sorumlu temizlik görevlileri de kalan çöpleri toplamayı düşünce işin doğrusu tam bir hayal kırıklığı yaşıyorlar,

Etrafa saçılmış envai çeşitte çöpler, yasak olmasına rağmen suya atılan atık maddeler bir tarafa Devletin kurumları tarafından vatandaş rahat bir piknik yapabilsin diye konulan masaların ve sandalyelerinde çoğu zaman paramparça halini görüyorlar.

Onca ikaza, bir sürü yasağa, Aklınıza gelen bütün medya kuruluşlarından yapılan “Çöplerinizi doğaya atmayın, yazıktır, günahtır” ikazlarına rağmen yurdum insanı sanki bu “çöp atmayın” ikazını duymamak adına olağanüstü bir çaba göstermekten asla geri durmuyor.

Biraz serinlemek adına sahillere, deniz kenarına giden ve ayağını suya sokan vatandaşlarımızın denize atılan bir meşrubat kutusu ile, kavun-karpuz kabuğu ile, yada çok çeşitli atıklar ile karşı karşıya kalmaması artık mucize haline gelmiş durumdadır.

Avrupa’nın çeşitli ülkelerini dolaşıyoruz, orada vatandaşın çevreye olan duyarlılığını görünce bu konulara son derece duyarlı ve hassas bir Türk vatandaşı olarak inanın kendimizden utanıyoruz, Çevreye bu kadar saygısız, kendisinden başkasını düşünmeyen bir kitlenin ne arada oluştuğunu da inanın anlamakta güçlük çekiyoruz.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi çöpleri gelişi güzel orta yere dökmenin yanına şimdilerde piknik alanlarında bulunan masa-sandalye-koltuk gibi malzemelerin kırılması-yakılması, paramparça edilmesi sıkıntısı çıktı, Kamu malına zarar vermenin nasıl bir ahlaki anlayış olduğu ile ilgili de inanın çaresiz kalmış durumdayız.

Ortak alan olarak kullandığımız bölgelere çöplerini gelişigüzel atan vatandaşın aynı uygulamayı yani çöpleri evindeki salonun ortasına serip sermediğini bilemiyoruz ancak böyle bir şeyin olacağına ihtimal veremediğimizden vatandaşa “kendi evinin ortasına atmadığın çöpü neden çevreye saçıyorsun.?” şeklinde bir sorunun da artık saçmalamak olduğuna inanıyoruz.

Denizlerimizi kirletiyoruz, piknik alanlarımızı kirletiyoruz, Ormanlarımızı yakıyoruz, Nehirlerimize, akarsularımıza kimyasal atıklar göndermekten asla geri durmuyoruz, Denizlerimize kanalizasyon bağlamakta hiçbir sıkıntı görmüyoruz ancak bütün bu olumsuzlukları hayata geçirirken “Ne olacak bu memleketin hali.?” diye sızlanmayı da hiç kimseye bırakmıyoruz.

Çevre bilincinin oluşturulması adına artık bu sorunun aşılması için Çevre ile ilgili daha okul öncesinden başlamak üzere okullarımızda ders olarak okutulmasından başka bir çare düşünemiyoruz, “Ağaç yaşken eğilir” ifadesinde kendisini bulan bu talebimiz sanıyoruz ki 81 milyon vatandaşımızın da ortak beklentisidir.

Vatandaş trafikte giderken içtiği suyun ambalajını, meşrubatın kutusunu hiç sakınmadan aracının camından dışarıya fırlatıyor, çoğu zaman arkadan gelen aracım camına isabet eden bu ambalaj malzemeleri telafisi mümkün olmayan kazalara yol açıyor.

Çevreye duyarlı olabilmek için galiba önce insan olmak gerekiyor, rahatladığımız, nefes aldığımız çevreyi bu kadar hor kullandığımızda, bulduğumuz gibi bırakmadığımızda,çevreyi temiz tutmak gerekirken acımasız bir şekilde kirletmekte hiçbir sıkıntı yaşamayan bir ülkenin insanlarının insanlıktan söz etmeye de hakları olmasa gerek.

Çevreye verdiğimiz tahribatın geri dönüp kendi hayatımızı kararttığımız ile ilgili o kadar örnek varken, halen daha bulunduğumuz alanı kirletmeye devam ettikçe önümüzdeki dönemde bizi nasıl büyük felaketlerin beklediğini de sanıyoruz az çok herkes hesap ediyordur.

Bu kadar önemli sorunları görmezden gel sonra yirmi beş kuruşluk bedel ile satılan plastik poşet etrafında kıyamet kopar.

Tam bizlik..