Son dönemlerde karşı karşıya kaldığımız hadiseler artık öyle noktalara karşı yolculuk yapmaya başladı ki “nasıl yorumlayalım, ne anlatalım, hangi hadiseyi diğeri ile bağdaştıralım?” şeklindeki sorulara cevap vermekte zorlanıyoruz.
Artık saat başı değişen ve bizi hayrete düşüren hadiseler karşısında işin doğrusu bizde “Bu kadar mı olur” şeklindeki ifadeyi kullanıp kullanmamakta kararsız kalmış vaziyetteyiz.
Bizim ülkemizde bilindiği gibi doğumdan ölüme kadar aldığımız her nefes siyaset sayesindedir, Türkiye’de siyasetin olmadığı daha doğrusu siyasetin hüküm sürmediği bir alan nerede ise kalmadı gibi.
İşin içerisine bir de Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir geçiş köprüsü olmak gibi bir coğrafi adres olunca işler iyice sarpa kalıyor.
Türkiye’de nefes almak için bile siyasetçinden izin almak gibi bir mecburiyet olunca 85 milyon vatandaş ister istemez her noktada “siyaset bilimci” durumunda kalıyor.
Böyle bir süreçte insanımız mecburen siyasetin içerisinde kalınca kafayı kaldırıp hem Türkiye’nin hemde siyasetin başkenti Ankara’da olup bitenleri bilmek gibi bir mecburiyet ile karşı karşıya kalıyor.
“Batı ülkelerinde de durum böylemidir?” şeklindeki sorunun cevabı ise anında “Değildir” şeklindedir zira batıda hepimizin özlediği o müthiş “kurallar manzumesi” orada yaşayanların hayatının her alanında olduğu için onların siyaset kurumu ile fazla bir ilgisi alakası olmuyor.
Siyaset ile bu kadar iç içe bir ülkede yaşadığımızdan olsa gerek nerede ise saat başı değişen gündem dolayısı ile saatler içerisinde bir taraftan başka bir tarafa savrulup duruyoruz.
Son dönemlerde bilindiği gibi iç siyaset artık dış siyasete endekslenmiş olarak yürüyor, sınırlarımızın hemen dışında meydana gelen olumlu yada olumsuz bir hadise adeta sınırlarımız içerisindeki 81 il merkezimizden birisinde olmuş gibi kabul görüyor.
İşte böylesine bitip tükenmeyen ve çok kısa bir zaman dilimi içerisinde üst üste binen gündem dolayısı ile Edirne’den Kars’a kadar olan sınırlarımız içerisinde yaşayan 85 milyon vatandaşımız cinnet hali içerisinde bulunuyor.
İçerisinde bulunduğumuz bu cinnet halinden kurtulmaya çalıştıkça var olan problemlerin içerisinde daha fazla gömüldüğümüzü de artık inkar edecek durumda değiliz.
Tek dileğimiz bu cinnet halinin bizde uzun süre misafir olmaması.
Yoksa halimiz harap.