Ne güzel bir sözcüktür “mutluluk”. Yeryüzünde yaşayan tüm canlılar için geçerli bir kavram olsa gerek. İnsanlar, kendilerince yaptıklarından ve doğrularından mutlu olurlar. Hatta yaptıklarının ödüllendirilmesinden de mutlu olurlar. Çünkü, başkalarına da yararlarının dokunduğunu düşünürler. Örneğin; bir başkasına yardım etmek, ihtiyacı olan bir hayvana yiyecek ve su vermek ya da saksıdaki bir bitkiye su ve vitamin vermek, onun bakımını yapmak. Demek ki, insanların mutlu olabilmek için birçok nedenleri vardır.
Peki, bir hayvan mutlu olamaz mı? Elbette ki olur. Nasıl mı? İşte size örnekleri; Yuvasında yeni çıkmış bir kuş yavrusunu düşünün, yaşayabilmesi için beslenmesi gerekir. Peki onu kim besleyecek? Tabi ki annesi. Annesinin yolunu dört gözle bekler o yavrucak. Annesini gördüğü an neredeyse mutluluktan uçar. Ya da sokakta bir kediyi, köpeği düşünün. Yoldan her gelip geçenin üzerindedir gözü. Bana da bir şey verecek mi diye. Onun önüne attığınız her bir yemek kırıntısı ya da kabına koyduğunuz her bir bardak sudan sonra gözleri ışıl ışıl olur. Mutluluğuna diyecek kalmaz.
Bir de bitkilerimiz var ki onları yok sayamayız. Onlar bizim yaşam kaynaklarımız. Ormanlar olmazsa susuzluktan yok olacağız. Özellikle yetiştirilmiş gıda besinleri olmazsa neredeyse yaşamımız son bulacak. Ya öncesinde bizler onları besleyip büyütmeseydik, halimiz nice olurdu. Saksıda ektiğimiz herhangi bir çiçeği düşünelim. Her akşam karanlığa gömülüp adeta yok olan, gün ışığıyla birlikte verdiğiniz bir bardak su ve aldığı güneş ışığıyla pırıl pırıl parlamazlar mı? Onların o parlaklığının ne olduğunu sanıyorsunuz? Onların o parlaklığı işte belki Abidin Dino’nun da çizemediği mutluluğun resmi değil midir sizce?
Şimdi gelelim asıl olan konuya. Yani, insanlarımızın mutluluğuna. Eski zamanlarda insanlardaki mutluluk kavramları çok farklıydı. İnsanlar bir baş okşamasından, bir aferin sözcüğünden ya da alınan bir kurşun kalemden dahi mutlu olmasını bilirlerdi. Bayramlarda alabileceğimiz 25 kuruşun hayalini kurar, ona erişince de mutluluktan uçardık. Çünkü o zamanlar 25 kuruş çok değerliydi 25 kuruşla kocaman ekmek alınırdı. Bir diğer 25 kuruşla da helvanı aldın mı, karnını doyurabildin mi bundan daha iyi bir mutluluk ne olabilirdi ki?
Eskilerde bizler her gün mutluyduk. Çünkü, ilişkiler çıkar üzerine kurulu değildi. Anne ve babamızın ya da herhangi bir tanıdığımızın başımızı okşaması bile bizi mutlu ederdi. Bu çocuk şöyle iyi, böyle mükemmel vb. sözcükleri duymak mutluluktan uçururdu. Şimdi bu tür sözleri duyan bir çocuk, “Acaba bu kişinin benden yararlanacağı bir şey mi var?”, diye düşünmesine neden oluyor. Çünkü toplumsal bir bozukluk girdabının içinde boğuşuyoruz. Eskilerde bir öğretmenin öğrencisinin mükemmelliğinden söz etmesi o çocuğu ve çevresindeki tüm insanları mutlu ederdi. Hatta, diğer insanları da “Benim çocuğumun da takdir edilebilmesi için neler yapabilirim?” diye düşünmeye sevk ederdi. O insanlar başkalarının mutluluğunu kıskanmazlardı. O mutluluğa ulaşabilmek için çaba sarf ederlerdi. Şimdilerde o insanlar olumsuzluklar üzerine kurulu duygularını çocuklarına yansıttıkları için ne yazık ki çocukları da mutlu olamıyorlar.
Malum küresel olarak bir olumsuz yaşam standardının içinden geçiyoruz. Virüsler, savaşlar, su kaynaklarının adil dağıtılamaması, petrol dengesizliği, gıda üretimi vb. birçok konuda dünya insanları mutsuz! Yer yüzünün herhangi bir yerindeki mutsuzluk illa ki gelip sizi buluyor. Ona bağlı olarak sizlerde mutsuz oluyorsunuz. Bir de yaşamın gerçekliği var orta yerde. Yüzyıllar öncesinde ki mutluluk vb. kavramlar virüslerin evrim geçirip değişik haller aldığı gibi, onlarda, o kavramlarda değişikliğe uğramış durumdalar. Hele hele günümüzde sosyal ve beşerî ilişkiler neredeyse yok sayılacak kadar tabana inmiş durumda. Tanıdık, eş dost, arkadaşlık ilişkilerini bir yana bırakın, aile içi ilişkiler bile sekteye uğramış durumda. Kimse kimseye gidemiyor, gelemiyor. Ne mutluluğu ne acıyı paylaşamıyoruz. Artık mutluluk ortamımız sosyal medya olmuş durumda. Oradan ne yazıp çizersek ne paylaşırsak onunla mutlu oluyoruz.
Ancak sosyal medya günümüzde artık bir güç merkezi. İnsanlar bu gücü elinde tutmak gibi bir çabanın içerisinde. Sosyal medya da her şey bir tık-la başlıyor. Gördüğünüz bir resmi onaylamanız ya da okuduğunuz bir yazıyı beğenmeniz ya da bir başkasına ait güzel bir durumu kabullenmeniz bile bir tık-la gerçekleşiyor. Madem yaşamımız ve mutluluğumuz bir tık üzerine kurulu, o halde bu tık-ı insanlarımızdan, arkadaşlarımızdan ya da dostlarımızdan esirgemeyelim. Toplumdaki mutluluk ölçütlerini İnstagram, Facebook, Twitter, Youtube vb. sosyal ortamlarda görüyoruz. İnsanlar arasında da işte bak falancanın paylaşımı şu kadar beğeni (lıke) almış. Ya da bu kadar yorum almış, demek ki toplumsal karşılığı da şu kadardır vs. gibi olumlu veya olumsuz düşüncelere yöneltebiliyor insanları. Madem bu kadar önemli bir hale gelmiş şu bir “tık” e, o halde neden esirgersiniz tanıdıklarınızdan? Madem yaşamımız ve mutluluğumuz bir tık üzerine kurulu neden yapmaktan çekiniyorsunuz?
Ha bakın hakkını da yemeyelim “tık”-layan insanlarımızın. Örneğin, bir yazı paylaşıyorsunuz. Okunması yaklaşık 2-3 dakika alır. Yazı ekrana düştüğü an onlarca “tık” ta aynı anda ekrana düşünüyor. Evet bunu gören paylaşım sahibi çok mu çok mutlu oluyor elbette! Ama sonrasında düşündüğünde, yazının okunmamış olması ya da paylaşımın incelenmemiş olması onun psikolojisini de bozabiliyor. Evet, bir “tık”-ın ne denli önemli olduğu günümüz yaşam koşullarında kimseyi mahrum etmeyelim. Ne de olsa artık mutlu olduğumuz nokta “tık”-lanma ya!
Mutluluk sizinle olsun!
Mutlu olmak elinizde!
Mutlu olabilmek için pozitif düşünün!