Bir hekim gözü ile sağlık, (Bunca yılın sonunda bir fikrimiz var bizim de) (1.Bölüm)

Bugün artık mesleğim ile ilgili konuşacak yaşa ve tecrübeye geldiğimi düşünüyorum. O nedenle çağımız tıbbı ve ülkemizde sağlık hizmetleri hakkında fikrimi paylaşmak istiyorum sizinle.

Burada sözünü edeceğim konular daha çok sağlıklı sağlık sistemi ile ilgili olacak. Benim tıp diplomamda “başarı ile tamamlamış ve kendisine Cumhuriyet Kanunlarının tanıdığı bütün hak ve yetkilerden faydalanmak üzere Tıp Doktoru ünvanı verilmiştir.” Yazıyor.

Bu diplomanın ayrıca yaklaşık ikiyüz elli sınıf arkadaşı ve tanıdığı var, gece gündüz uykusuzlukları ve nöbet yorgunluğu var. Sahte değil yani. Uzmanlık belgemde ise “bir kliniği müstakilen idare edebilecek niteliği kazanmış olduğunu bildirir uzmanlık belgesidir” yazıyor. Uzmanlık daha feci, yüzlerce ameliyat, kongre sunumları, gün aşırı nöbetler, yani ikiside emek, yorgunluk ile sonuna kadar hakkedilmiş. Bu arada Tıpta Uzmanlık Sınavım da çok eski, soru çalınmamış ya da soru verilmemiş, herkesin hakkederek kazandığı o güzel zamanlara ait.

Bu diplomalardaki cümleleri bilerek yazdım. Bir öğrencinin altı yılın sonunda Tıp doktoru olduğunda kazandığı yetkiler Cumhuriyet Kanunlarına göre. Bu kanun çok eski ama ruhu çok genç ve o kanunda diyor ki “Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde tababet icra ve herhangi surette olursa olsun hasta tedavi edebilmek için tıpFakültesinden diploma sahibi olmak şarttır.

Bu kanunda ayrıca hekimin görev ve sorumlulukları o kadar temiz ve güzel anlatılmış ki yaklaşık yüz yıl boyunca birkaç küçük değişiklik dışında kanun tüm meseleleri çözmüş. Kanun çözmüş de siyasiler kanunu anlamamış.

Bu kanuna göre hekimler hastalarının teşhis ve tedavisi için her uygulamayı yapmakta yetkili. Peki bizim siyasiler ne yapmış?

Tıp doktoru olmayanlara hasta bakma izni veren uygulamalar, fakat tıp doktorları için ise; Sertifika proğramları, reçete yazmakta bile hekimi sınırlayan kurallar, iş yeri hekimliği için bile açılan sınavlar. Bütün bunların sonunda sahada hasta bakan hekimlerin elini kolunu bağlayıp onları çalışamaz hale getirince, hastalar hastanelere, eğitim kliniklerine yığılınca da birinci basamakta aile hekimleri çalışmıyor yaygarası.

Sorun yöneticiler.

Çünkü hekimlerin kanuni haklarını teslim etmeyen, onların mesleklerini özgür yapmasına engel olan, hekimin hakkı olan uygulamalar için kurslar sınavlar açıp gelir devşiren siyaset kurumu ve sağlık otoritesi.

Bu yaptıkları kısa dönemde tedavi hizmetlerini bozacak ama asıl önemli olan uzun vadede sahaya bilen iyi hekim, hastasının hayatını kurtaracak hekim kalmayacak. Tüm hekimleri uzman yaparak aslında hekimlik sanatını yok ettiklerinin farkında bile değiller.

Uzmanlık meselesi ayrı bir sorun. Sağlık sunumunda en önemli basamak aile hekimliği. Bu basamak aslında sağlık organizasyonunun temel sibopu.

Bizde nasıl?

Yapmasınlar dokunmasınlar hatta reçete bile yazmasınlar.

Siz kimsiniz yahu?

Bu diplomayı bu hekimler sizin için almadılar. Onlar bu diploma ile Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarının koruması altındalar. Onların haklarını kullanmasına engel olan yöneticiler, sağlık yönetimi sizin siyasi hakkınız olabilir ama kimsenin diplomasını sınırlandırmak, yetkilerini belirlemek sizin yetkiniz değil bunu ne zaman anlayacaksınız?

Uzmanlık konusunda var olan ciddi sorunlar ayrı bir mesele, bu konuda susarsak hata yaparız. Uzmanlık eğitimi çok zor ve özel bir eğitim. Bu eğitimi verecek klinikler arasında standartlar yok, uzmanlık eğitimi için müfredat standartı yok, sınavlar standart değil.

Sonuçta aynı uzmanlık eğitimini tamamlayan iki uzman arasında uçurumlar var. “Bir kliniği müstakilen yönetebilme” yetkisi verilen ama bırak uzmanlığı hekim olarak yetersiz, sınavı nasıl kazandığı belli(!) olmayanlar ile bu konuda kendini yetiştirmiş muhteşem insanlar arasında maalesef hiçbir fark görmüyor sağlık otoritesi.

Klinik sorumluları, eğitim sorumluları, bölüm başkanları“bir kliniği müstakilen yönetme”yetkisi ile eğittikleri uzmanlık öğrencilerine yeterince iyi örnek olabiliyorlar mı?

Hayır.

Kliniklerini kontrol edemeyen, hastane yönetimine söz geçiremeyen, siyasi sebepler ile oralara geldiği için tıbbın değil, siyasetin dediklerini önceleyen klinik şeflikleri olduğunu hepimiz biliyoruz. İngiltere’de Başbakanı klinikten kibarca çıkaran bilimsel otorite Türkiye’de bu nedenle olamıyor bu cesareti gösterebilecek akademisyenler görevde kalamıyor.

Liyakat, çıraklık ustalık işi olan Tıp biliminde maalesef artık son sıralarda. Bu nedenle eğitim kalitesinde düşme, uzmanlık öğrencilerinde bir yılgınlık var. Eğitim kliniklerinden bu nedenler ile ayrılan çok sayıda hocanın eğitim dışında kalması bilginin paylaşımına engel oluyor.

Bu hocaları standart devlet memuru gibi yönetmek arzusu siyasilerin ve sağlık otoritesinin en sevdiği şey olabilir, tıpkı tababet kanununu görmezden geldikleri gibi onları görmezden gelerek yerlerine sistemin adamını getiriyorlar.

Sonuç; önemli devlet adamlarını tedavi etmek için bu kapı önüne koydukları akademisyenlere ihtiyaç duyuyorlar. Bu göz göre göre sağlık sunumunun ve tıp biliminin çağın gerisine doğru gitmesi ile sonuçlanacak.

Yetersiz eğitim, mesleğini yaparken köşeye sıkıştırma, kurslar, sınavlar, soruşturmalar, cezalar ile yılgınlığa düşen hekimler artık hasta bakmamaya, ameliyat yapmamaya sorumluluk almamaya çalışıyor. Aynı hastalar o hastane senin bu hastane benim dolaşıyor ama tedavi ve ameliyat olamıyorlar.

Hekimler üzerindeki baskının geldiği yere en güzel örnek Çocuk Hastalıkları. Uzmanlık Sınavında en son sıradan öğrenci alıyor oysa kısa süre önce en önemli uzmanlık dallarından birisiydi ve çok yüksek puan ile giriliyordu.

Uzmanlar, şimdilerde idrar yolu enfeksiyonu olanı çocuk nefrolojisine, ateşli havaleyi çocuk nörolojisine, şeker hastasını çocuk endokrinine, kalbini çocuk kardiyolojisine, kan değerlerindeki değişikliği çocuk hematolojisine, hatta çocuğun diş hastalığını çocuk dişine gönderiyor.

Aslında tüm çocuk uzmanları (soru verilen, cemaat ile bir şekilde uzman olmuş olanlar hariç) aslında bu hastaların kolayca takip ve tedavi ederler.

Yıllar boyunca bu ülkenin yetiştirdiği o güzel kalpli şefkatli çocuk uzmanları ile beraber çalışma şansım oldu. Hepsi bakın hepsi dünya standartının üstündedir.

Bu bir iddia değil tıbbı gerçektir.

Pekibu uzmanlar neden bu hale geldi?

Adli sorunlar, genel bıkkınlık ve önemsenmeme bu noktaya getirdi.

Bu uzmanların kaybedilmesi

Türk Sağlık sisteminin en büyük tıbbi hatasıdır.

Bu özel insanları kaybederek aslında çocuklarımızın sağlığı üzerinde kumar oynuyoruz.

Bunun sonuçlarını çocuklarımız ve aileleri yaşayacak.

Yazımızın ikinci bölümünde bu sorunların çözümünden bahsedeceğiz.

Aslında o kadar kolay ki. Hamaset yapmadan, “sağlıkta çağı değiştirdik” gibi sloganlara teslim olmadan çok basit çözüm önerileri sunacağız.

Bu öneriler biliyorum ki siyasetçilerin, sağlık yöneticilerinin işine gelmeyecek, hoşlanmayacak ama ben bir hekim olarak gerekeni söyleyeceğim.

Belki bir gün birileri dinler ve değişim başlar.

Yoksa Türkiye’de sağlık hizmetleri yakında krize girecek.