Bayramınız bayram ola

Bir bayramın daha arafesindeyiz...

Dünyada ve ülkemizde yaklaşık iki milyardan fazla Müslümanla birlikte birkaç gün sonra yeni bir bayramın heyecan ve coşkusunu yaşayacağız.

Gel gelelim, Dünyanın dört bir yanında sel gibi Müslüman kanı akarken, Doğu Türkistan'daki kardeşlerimiz zalimlerin zulmü altında inlerken, Gazze'de gökten yağmur yerine bomba yağarken, Afrika'da açlık ve yoksulluk yüzünden onbinlerce insan can verirken, sözde çağdaş Avrupa ve Amerika'da ırkçılığın her türlüsü sergilenirken, milyonlarca insan sürgün ve esir kamplarında yaşam mücadelesi verirken, bütün bunlar yetmiyormuş gibi siyasi saiklerle ülkemizde insanlar birbirlerine adeta düşman haline gelmiş ve meydanları savaş alanlarına çevirmişken, haksızlık, hırsızlık ve adaletsizlik ayyuka çıkmışken ne kadar bayram yapılabilirse işte o kadar bayram yapacağız. İçimiz buruk, kalbimiz kırık ve hüzün dolu...

Bir ay boyunca Allah'ın emri olan oruçlarımızı tuttuk, namazlarımızı aksatmadan kıldık, Kur'an'la haşır neşir olduk ve bol bol dua ettik.

Bu nedenle de sanırım bayramı hak ettik...

Yaşadığımız çağdaki insanlık dışı olaylar ve zulümler elbette ki bayramı buruk geçirmemize sebep olacak; fakat asla ümitsizlik yok!

Geçen gün bir sahur programında duyduğum bir söz tüylerimi diken diken etti. Konuşmacı diyordu ki, "Bir Müslümanın umutsuz ve hatta mutsuz olması haramdır ve günahtır".

Devamında da sözü şöyle açıklıyordu;

Müslüman havf ve reca denilen korku ve ümit arasında bir hayat yaşamalıdır.

Yani işlediği günahlar sebebiyle Allah'tan korkmalı, fakat Allah'ın rahmet ve merhametinden de asla ümidini kesmemelidir.

Ümidini yitirmiş insan Allah'a olan güven ve bağlılığını kaybetmiş insan demektir ki, böylesi bir durum hiçbir Müslüman için geçerli olamaz.

Bu nedenle, asla ümitsiz olmayacağız...

Her birimiz yakılıp yıkılmış enkazların arasında sevinç ve huzurla iftar yapan Gazzelilerdeki yaşama sevincine, teslimiyete, imana ve umuda sahip olacağız.

"Bayram gelmiş neyime" deyip karalar bağlamak yerine, ölüme giderken bile gülümseyen Gazzeli Kardeşlerimiz gibi mutlu olacağız.

Unutmayın ki gülmek direnmektir...

Bayramlar sevinç ve heyecanın zirve yaptığı, dayanışma, kardeşlik ve dostluğun bolca yaşandığı, duaların kabulünün en muhtemel olduğu müstesna günlerdir.

Bu nedenle, biz bayram ederken, bazılarının bayramlık yerine kefen giydiğini hatırda tutarak, Dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimiz için bol bol dua edelim.

Zira Peygamberimizin şu Hadisinde denildiği gibi;

“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”

Müslümanlar bir bedenin azaları gibi birbirine duyarlı, bir binanın tuğlaları gibi birbirine destekçi ve bir tarağın dişleri gibi yan yana olmak zorundadırlar. İ

İşte bu sebeple belki de bu bayram sadece kutlama değil, dayanışma ve dostluk için bir araya gelmeye ve bol bol dua etmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Dualarımızda Gazze'deki çocukları ve Doğu Türkistan'daki Müslümanları unutmayalım.

Bir yandan neşe ve sevincimizi yaşarken diğer yandan zulüm altında inleyen kardeşlerimizin acısıyla hüzünlenelim, onların acısını ve feryadını kalbimizin derinliklerinde hissedelim...

Öte yandan, eğer yaşıyorlarsa anne babamızı ziyaret edip hayır dualarını almaya çalışalım.

Dargınlıkları bir kenara bırakıp akrabalarımızı, yaşlılarımızı, komşularımızı ziyaret etmeyi ve çocukları sevindirmeyi de ihmal etmeyelim...

Bu vesileyle, başta aziz milletimiz olmak üzere tüm Müslümanların Ramazan Bayramı'nı tebrik eder, Bayramın ülkemiz, İslam alemi ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini Yüce Rabbimden dilerim.

Son sözü Alvarlı Efe söylesin;

Cân bula cânânını

Bayrâm o bayrâm ola

Kul bula sultânını

Bayrâm o bayrâm ola

Hüzn ü keder def' ola

Dilde hicâb ref' ola

Cümle günâh af ola

Bayrâm o bayrâm ola...

#amp-auto-ads