Sana bu mektubu bir gece yarısında yazıyorum
Azatlığın zirvesinde sohbete dalmış yıldızlar
Zühre bir aşkı tutturmuş Bâbil’ de kalan
Zavallı dünya habersiz, zavallı dünya sağır
Bir Hârût’la Marut bir de ben dinliyorum
Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi
Bir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın karnına
Senin namına yıldızları kıskanıyorum.
Kim bilir kaç ışık yılı uzakta
Öfkeyle kollarını çeviriyor yalancı fecir
İmanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir
Ve taksim gazinolarında trahomlu şairler
Mısra arıyorlar masaların altında
Kanını içiyorlar bilmeden “Cennet atları” nın
Ben yurdumun en sert tütününden bir sigara sarıyorum
Dumanı ciğerlerime değil iliklerime çekiyorum
Ne kadar ürkek ceylan varsa Asya çöllerinde
Domaniç yaylasında ne kadar dizginsiz at
Başlıyorlar koşmaya kılcal damarlarımda
Sıcak solukları yalarken alnımı
Toynaklarını hissediyorum alyuvarlarımda.
Sana bu mektubu evimin balkonunda yazıyorum
Sağ elimi koyuyorum tam yüreğimin üstüne
Çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı duyuyorum
Ulu kayalar parçalanıyor beynimin bir yerinde
Bir yerinde demirden dağlar eriyor
Atlas yelkenli gemileri unutmuş birkaç levent
Viski kokulu bulvarlarda yavaş yavaş ölüyor
İstediğin o seccadeyi hemen gönderiyorum
Üstünde Kabe resmi ve anamın duaları var
Ve bildiğin sebeplerden ben gelemiyorum.
Yine biliyorsun ki , Sevmedim ülküden başkasını
Başı dumanlı dağları, dolunayı, ufukları
Bir de Çankaya yokuşunda rüzgara tutulmuş saçlarını
Önce Allah, sonra genlerim şahit.
Sevgimi üçbin yıl sonra doğacak torunuma yolluyorum
Trahomlu şairler doğruluyorlar masaların altından
Elleri fahişelerin karanlık saçlarında
Benim kalemimden kan değil süt damlıyor
Geceler boyu böyle geleceği emziriyorum
Kahrolayım sevmedim ülküden başkasını
Bir de seni çok seviyorum
Rahmetli Dilaver Cebeci 12 Eylül sonrası tutuklanan Alparslan Türkeş ve bütün dava arkadaşlarına bu şiiri yazdığı yıllarda bambaşka bir Türkiye,bambaşka bir dünya, bambaşka bir siyaset bambaşka bir Yüksel Ercan vardı, O günün tüm yorgunluklarına tüm siyasi zorluklarına rağmen bizi diri tutan olmazsa olmazımız Başbuğ Alparslan Türkeş’ti..
Hep derdi ki: "Hedefler yıldızlar gibidir. Onlara ulaşamayabiliriz ancak onlara bakarak yolumuzu bulabiliriz"
İçerisinde bulunduğumuz günlerde Türkiye’de işler karışık, Siyaset karışık/Ticaret karışık/Sosyal Hayat karışık/Dostluk karışık/Arkadaşlık karışık kısacası hayatımıza yön veren ne varsa hepsi karmakarışık.
Bizim dünya görüşümüzün şekillenmesini sağlayan bizi biz yapan değerlere sıkı sıkı sahip çıkmamız gerektiğini ,yurt sevgisini/Bayrak sevgisini öğreten Başbuğ Alparslan Türkeş işte hayatımızın çok karışık olmadığı daha olaylara daha düz baktığımız 04 Nisan 1997 tarihinde hayata veda etti.
Biz Türkeş’in hayatını kaybettiği 1997 yılında 37 yaşındaydık, şimdi 59 yaşındayız demek ki aradan 23 yıl geçmiş, O dönem ideallerimiz milletvekili yada Belediye başkanı olmaktan çok Belde ve ilçe teşkilatlarında yer alıp bu vesile ile Başbuğ Türkeş’in çıktığı yolda kendisine az çok yardımcı olmaya çalışmaktı.
Ülkücü hareket o dönemlerde bu kadar ayrışmamıştı zira bizimle beraber bütün Türk dünyasının sorunlarının Alparslan Türkeş tarafından çözüleceğine olan inanç zaten bir anda olması muhtemel ayrışmaların önüne geçiyordu.
Türk dünyasının Alparslan Türkeş tarafından bir araya getirileceğinden yurt dışında bulunan kardeşlerimizin birbirleri ile daha yakın mesafede olmasının tek ilacının Türkeş olduğuna herkes kılcal damarlarına kadar inanıyor ve bu inanç Türk Milliyetçilerini diri tutuyordu.
O Zamanlar MHP iktidar değildi, Ülkücülerin iktidar olmak gibi bir kaygısı da yoktu, Zira Türkeş’in yetiştirdiği kadrolar Devletin hemen her kesiminde görev yapıyor bu sayede zaten Ülkücüler kendini Türkeş vasıtası ile iktidar olmuş sayıyordu.
Alparslan Türkeş’in sağlığında Ülkücüler değerliydi, MHP iktidar olmasa bile Ülkücüler bütün toplum tarafından büyük bir saygı görüyor, Türkiye’nin yada Türk dünyasının zora düştüğü her an Alparslan Türkeş’in önderliğindeki Ülkücülerin bu zorluğu aşacağı biliniyordu.
1999 yılına birkaç yıl kala yani 1997 yılından itibaren artık büyüyen gelişen Ülkücü Hareketin yapılacak ilk genel seçimde yani 1999 yılında MHP’nin iktidar ve iktidar ortağı olacak noktada bir oy alacağı hemen herkes tarafından az çok hissedilmeye başlandığı yıllardı.
Bir gün akşam saatlerinde eve girdik girer girmez de telefon çaldı, telefonun bir tarafında şu an aramızda bulunmayan ve herkes tarafından Marko Paşa olarak bilinen bizim gazetenin köşe yazarlarından Mehmet Yücebaş telefonun diğer ucunda “Yüksel Bey başın sağ olsun şimdi televizyondan öğrendim Alparslan Türkeş geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etmiş, siz sağ olun vatan sağ olsun” şeklinde konuşunca telefon ahizesinin elimizden düştüğünü bugün gibi hatırlıyoruz.
1917 yılında başlayan hayat 1997 yılının soğuk bir Nisan günü sona ermiş daha da önemlisi Alparslan Türkeş gibi son derece karizmatik ve üst derecede lider özelliği bulunan bir isim etrafında birleşen milyonlarca idealist insan bir anda “Komutansız bir Ordu” gibi olduğu yerde kala kalmıştı.
1997 yılından itibaren Dünyanın/Türkiye’nin ve bu iki coğrafya üzerinde yaşayan herkesin mecburi yaşadığı dönüşüm başta Türk milleti olmak üzere Ülkücüleri de oradan oraya savurdu durdu.
Alparslan Türkeş’in hayata geçirmeye çalıştığı fikirleri basılı eser olarak hazırladığı “9 IŞIK” isimli yol haritası bizim gibi hayatını “Türk Milliyetçiliği” fikrine adayanlar için hep “Başucu” kitabı olarak yer bulmuştur ve yaşadığımız zaman zarfında da hep öyle kalacaktır.
“Türk Dünyasının Lideri” olarak bilinen Alparslan Türkeş’i bu ölüm yıldönümünde bir kez daha hayatımıza kattığı değerler dolayısı ile Rahmet ve Minnet ile anıyoruz, Son derece fırtınalı bir hayat yaşayan ömrünü tabutluklarda/İşkencehanelerde/Sürgünlerde geçiren bir dava adamı ile ilgili ne yazılsa ne söylense biliyoruz ki anlamsız olacaktır.
Hep söylerdi “Hedefler yıldızlar gibidir. Onlara ulaşamayabiliriz ancak onlara bakarak yolumuzu bulabiliriz" Dolayısı ile biz Yıldız olarak kabul ettiğimiz Alparslan Türkeş’e bakarak bundan önce olduğu gibi bundan sonra da ihtiyacımız olan hedeflere gitme adına yolbaşçımız hep Başbuğ Türkeş olacak.
Nur içinde yatsın…