Bir şiirin başlığı ile başlamak istedim. Efsanelerden süzülen ışık olarak tasvir edildiğin anlaşılsın diye… Göklerin enginliğini ruhunda taşıyan kadına ulaşılmazlığı, kutsallığı veren bir milletin seni nerede gördüğünü bil diye… Kadın ve erkek diye bir ayrımın senin geldiğin kültürde olmadığını bilakis senin yüce bir varlık olarak tasvir edildiğini hatırla diye… Destanlarında karanlığı aydınlığa çeviren, ışık ışık yol gösterenin sen olduğunu gör diye… Beni duyuyor musun ay yüzlü güzel konçuy!
Milletler mitolojileri ile bir bütündür. Mitolojik kaynaklar ve figürler o milletin nasıl bir düşünce yapısına sahip olduğunu, bir şekilde bilinçaltını temsil eder. Bu kaynak o milletin yaşama sebebi hayatını devam ettirmesinin itici gücüdür. İster mazi dersiniz, ister damarımızdaki kan, ister çocukluğum, ister gençliğim; insan hayatında bireysel olarak ne yaşıyor ise milletlerde hayatlarını öyle yaşar. Dolayısı ile mitolojilere dönüp baktığımızda gördüğümüz batının ve Türk kaynaklarının; güneşin doğuşu ve batışı gibi birbirine zıt iki yapıya sahip olduğudur.
Batı kaynaklarında ve karanlık, cahiliğin kol gezdiği, İslam öncesi Ortadoğu düşüncesinde kadın; diri diri toprağa gömülen, söz hakkı olmayan, kötülüğü ortaya saçan Pandora’nın Kutusu’nu aralayan, çirkin, işe yaramaz, kaynatılarak öldürülmesi gereken bir cadı, cinsel arzuları açığa çıkaran, sonrasında insanların ölmesine sebep olan, gayri meşru ilişkilere onay veren, aile içi cinselliği olağan karşılayan düşünce yapısı ürünü aşağılık bir varlık, serveti yoksa evlenmesi bile mümkün olmayan bir zavallı olarak görülmüştür.
Yücelik, erişilmezlik, iffet, temizlik, saflık, sadelik, güzellik, bilgelik, cesurluk, yiğitlik, sadakat, analık vb. Türk Mitolojisi dışında diğer mitolojilerde kadının sahip olmadığı özelliklerdir.
Oysa biz kadını hiçbir zaman tartışmaya, varlığını sorgulamaya açmamıştık ki; Türk’ün anlayış dünyasında kadın, evleneceği erkeği bile kendi seçerdi, onunla güreşir, ok atar, kılıç kullanırdı. Türk anlayışında kadın, devletini, ordusunu yönetirdi; açı doyurur, düşküne el uzatırdı. Türk Anlayışında kadın, bizatihi milletini kendi yaratırdı! Kadının sözü ve varlığı olmadan devlet karar alamazdı, kadın bütün varlığı ile Türk Milleti’nin en merkezinde, analığı, bilgeliği ve görkemi ile durmakta idi. Kimse onu yok sayamazdı, aşağılayamazdı ve hor göremezdi!
O zaman nereden çıkmıştı bunca uğursuz düşünce, bunca sapkınlık, bunca acımasızlık?
Tanrı Dağlarının zirvesinden, Ay Ata’dan sonra Türk’ün yaratıcısı olan kadını, Gök Tanrının 7. Katından kim indirmişti bu çukurun içine?
Devlet yöneten o yüce kadın ne olmuştu da kendi varlığını bile yönetemez olmuştu?
Bir bakışı ile ordulara baş eğdiren, o cesur ve kahraman kadın ne oldu da kendini koruyamaz oldu?
Bunun gibi yüzlerce soru sorulabilir elbette….
Ve tabii bütün soruların cevapları, bütün düğümlerin çözümü senin kendi benliğini bilmenden geçmektedir. Türk Kültürü’ne hor bakıp, yabancı mitleri kendine örnek alırsan bugün yaşadığın kavram kargaşasını anlayamazsın. Bunu kadın ve erkek olarak ayırmıyorum elbette, erkeğimiz de özünde taşıdığı erkek olma erdemini özümseyebilse, Türk anlayışında erkeğin vasıflarını ruhunda taşısa; mutlu ve huzurlu bir toplumun üzerindeki sis perdesi kalkmış olur. Toplumumuzun yaşadığı utanç dolu olayları yaşamamış oluruz.
Dişi bir Kurt’un yuvasını korumasının yüceliğini, Maral Ana’nın analığını, Ayzıt’ı, Umay Ana’yı, Su Perisi’ni, Ateş Ana’yı, Deniz Ana’yı, Ay Ana’yı, Yer Ana’yı, Asena’yı, Türkan’ı, Zübeyde Ana’yı, İstiklal Savaşı’nda adı anılmamış kahraman Türk Kadını’nı hatırlamalı ve benliğinde onların durduğu yerde konumlanmalısın ki kimse seni yok sayamasın! Seni yok sayanı da sen yok saymalısın!
Bugün dahi Anadolu’ya dönüp baktığında en küçük bir yerleşim yerinde bile kadınımız bütün görkemi ile durmaktadır. Birbirini tamamlamak için yaratıldığının farkındadır, erkek bundan şikâyetçi değil, kadın bunu kullanır değildir.
Yabancı mitolojik kahramanların cahilliği içinden ruhunu çek al!
Beni duyuyor musun” Ay Yüzlü Güzel Konçuy!”?
Tanrı Türk’ü Korusun!