Gittim, gördüm, inceledim, yazıyorum.
Ani, Kars şehrinin güneydoğusunda ve Arpaçay boyunda bulunan ören yeri. 961-1045 yılları arasında Pakraduni Hanedanlığı'ndan Ermeni hükümdarlarının başkenti olmuştur. 11. ila 12. yüzyıla ait bazı İslam mimarisi eserlerini de barındırır. 2012'de UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilen Ani, 2016'da ise Dünya Mirası olarak tescil edildi.
Başka kaynaklara göre Ani ören yerinde Bronz ve Demir çağ yerleşimler ve Urartulu olması olası yapılar, kazılarla gün ışığına çıkmıştır. İç kalenin duvarlarında, yeniden kullanılmış klasik usulde kesilmiş taş vardır ve de Zerdüşt ateş gedesi olabilecek bir yapı da mevcuttur. Ani’den, ilk defa M.S. 5inci yüzyılda müverrihleri, tepeye yapılmış güçlü kale ve Kamsarakan sülalesinin mülkü olarak bahsetmiştir.
Türk fethi sonrası, Ani Selçuklu sarayı giriş kapısı Ani Menüçehr Camii…
Kent, 1064 yılına kadar Bizans yönetiminde kalmış ve bu tarihte Selçuklular tarafından zapt edilmiştir. Ancak kentte Selçuklu idaresinin kurulmuş olduğuna dair bir belirti yoktur. Selçuklu fethinden kısa bir süre sonra kent ve çevresinin Kürt kökenli Şeddadi beyliğinin başkenti olmuştur. Ani'deki en önemli İslam eseri olan Ebu'l Menuçehr Camii, 1072 yılında Şeddadî emiri Menuçehr tarafından yaptırılmıştır.
1190 yılı dolayında Zakare Mkhrgrdzeli adlı Gürcü beyi Ani hisarını üs alarak Kars ve Ahıska bölgesini kapsayan bir egemenlik kurmuştur. Bunun soyundan gelenler önce Tiflis'teki Gürcü krallarına, sonra Moğol İlhanlılar'a bağlı "atabey" sıfatıyla hüküm sürmüşlerdir. Ani'deki Hristiyan eserlerinin birçoğu bu devirde yapılmış veya onarılmıştır. Daha sonra kent Celayirli ve Karakoyunlu devletlerinin egemenliğine girmiş ise de, nüfusu ağırlıkla Ermenilerden oluşmuştur.
Ani 1319'daki depremde ağır hasar görmüş, daha sonra Timur tarafından ele geçirilerek tahrip edilmiştir. Buna rağmen 1535 Osmanlı-İran savaşında tamamen terkedilinceye dek, kentte bir nüfusun barındığı anlaşılmaktadır.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşında Rusların eline geçen bölge, Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlılar tarafından geri alındı. Ancak Ani platosu daha sonra yeni kurulan Ermenistan Cumhuriyeti’nin eline geçti. 1920’de, Kurtuluş Savaşı sırasında Ani son bir kez daha el değiştirdi ve Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına dahil oldu.
1001 kilise şehri veya 40 kapılı şehir diye de adlandırılan Ani'nin ilk keşfi 1880'lere uzanan bir yeraltı şehri de vardır. Bu yeraltı şehrinde 823 yapı ve mağara bulunmaktadır. Şehir suru, 8 kadar kilise ve bir cami, Ani'de hâlen ayakta duran eserlerin en önemlileridir. İki yanı Arpaçay Kanyonu ile çevrili olan kentin plato tarafındaki üçüncü cephesi, 10. yüzyıla ait güçlü surlarla korunmuştur. Aslanlı Kapı kentin ana girişini oluşturur. Kaynak (Wikipedi)
Şimdi gelelim bugünkü durumuna: Ani harabeleri, Kars Ardahan yöresinin en önemli tarihi kalıntılarından birisidir. Yukarıda kaynak belirterek almış olduğum site bilgilerini sizlerle paylaştım. Ancak, asıl önemli olan bugünkü durumudur. Yani ne durumdadır ve yerli yabancı turistler bu kültür ve tarih hazinesinden yararlanabilmektedirler mi?
Yaklaşık yedi yıl önce gittiğimizde yine ziyaret etmiştik Ani Harabelerini. O zamanlar henüz keşfedilmiş gibiydi. Koruması ve giriş çıkış kontrolleri askeri birliklerce sağlanıyordu. Şimdi ise, Kültür ve Turizm Bakanlığına verilmiş ve tam bir müze hizmeti vermektedir. Yani bölgenin en büyük açık hava müzesidir diyebilirim. Girişler ücrete tabi olup, sivil girişi 22 TL olarak belirlenmiştir. Belki çok para değildir ama bence daha aşağılara çekilse, bölge halkı ve yerli turistlerin daha fazla uğrak yeri olabilir diye düşünüyorum.
Yurt dışından gelen turistlere daha farklı fiyat uygulanabilir. Yani bölge insanının bu tarihi yeri daha fazla tanıması ve ziyaret etmesine olanak sağlanabilir. İlgili ve görevlileri çok samimi ve sıcak bulduğumu söyleyebilirim. İçeriye girmeden önceki bölümde önceki yıllarda olmayan birçok yapı ve tanıtım yerleri, her ne kadar ciddi bir ekonomik faaliyet olmasa da dinlenme yerleri yapılmış ve halkın hizmetine sunulmuş olması da ayrı bir sevindirici durum.
Önceki yıllara nazaran yıkıntı durumu biraz daha fazlalaşmış sanırım. Hatta birçok yapıda koruma ve onarım amaçlı restorasyon çalışmalarının da başlatıldığını gördüm. Ancak çok devasa bir alan ve geçmişte yüz bin insanın yaşadığı bir şehir kalıntısı olduğunu düşünürsek restorasyonun da çok zaman alacağı görülmektedir. Özellikle yer altında kalan şehir ve yapı kalıntılarının gün yüzüne çıkarılması gerekmektedir. Şayet bu çalışma çok kısa zamanda başlar ve bitirilmeye çalışılırsa ve ulusal ve uluslararası düzeyde de tanıtımı yapılırsa sanırım ülkemizin turizm ve ekonomisine çok büyük katkısı olacaktır diye düşünüyorum.
Özellikle de sınır bölgesinde bulunması ve Arpaçay nehrinin sınırı çizdiği yerde olması, savaşlar sırasında bu çayın üzerinde bulunan köprünün sadece direklerinin var olması da oraya ayrı bir anlam ve özellik kazandırmaktadır.
Ülkemizin tarihi yerlerinden farklı bir biçimde geçmiş zaman medeniyetlerine ev sahipliği yapmış olması, ayrıca Anadolu’ya giriş kapısı olması nedeniyle de ayrı bir önem kazanmıştır. Selçuklular 1064 yılında Alpaslan komutasında Ani’yi fethederek ilk kez Anadolu’nun kapılarını Selçuklulara açmıştır. Bu da tarihi önemi olan bir olaydır diye düşünüyorum. Ayrıca Sultan Alpaslan Anadolu’daki ilk Cuma namazını da burada bulunan bir camide kılmıştır.
Sonuç olarak, bu antik, tarihi ve turistik şehir kalıntılarının bir an önce ortaya çıkarılması ve 2006’dan beri devam eden kazı ve restorasyon sürecinin tamamlanması en büyük dileğimizdir.