"Ancak iktidar, bizi aşırı duyarlı bulup kulağının üstüne yatmayı tercih etti" diyen Akşener, "Yani aslında; dün yaşanan felaketi göze almayı tercih etti! Erzincanlı vatandaşlarımızı değil, madenin ortaklarını tercih etti! Anadolu’nun can suyunu taşıyan Fırat’ı değil, rant musluklarını tercih etti!" ifadesini kullandı. Grup toplantısının sonunda Karacaoğlan'ın "Var git ölüm" şiirinden derlenen bir şarkıyı da dinleten Akşener, gözyaşlarına boğuldu.

İYİ Parti Genel başkanı Meral Akşener'in partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmanın tam metni şu şekilde:

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları;

Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Grup toplantımıza, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Biliyorsunuz dün, peş peşe;

iki felaketi birden yaşadık.

Erzincan’ın İliç ilçesindeki maden ocağında heyelan;

Antalya’da ise, sel felaketi yaşandı.

Buradan;

Selde hayatını kaybeden vatandaşımıza, Allah’tan rahmet;

Ailesine ve sevenlerine, başsağlığı diliyorum.

İliç’te hâlâ ulaşılamayan, 9 maden işçimize de,

bir an önce, ulaşılmasını temenni ediyor;

hem Erzincanlı, hem de Antalyalı vatandaşlarımıza;

geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Biz, milletini dinlemeyenlerin;

bizi dinlememesine, elbette şaşırmıyoruz.

Milletini önemsemeyenlerin;

uyarılarımızı önemsememesine, elbette şaşırmıyoruz.

Milletini düşünmeyenlerin;

cennet doğamızı düşünmelerini de;

elbette beklemiyoruz.

Ancak;

dengesi bozulan doğamız;

artık, alarm veriyor.

İktidarın, iflah olmaz rant telaşı;

göz göre göre, insanlarımızın hayatını, tehlikeye sokuyor. 

Bitmek bilmeyen, bu sorumsuzluğun faturasını da,

her defasında, milletimiz ödüyor.

29 Haziran 2022’de, bu kürsüden;

Erzincan İliç’teki, altın madenindeki tehlikeye karşı,

iktidarı uyarmıştım.

Hatta bu konuda, İYİ Parti olarak;

Meclisimize, soru önergeleri de verdik.

Ancak iktidar;

bizi, aşırı duyarlı bulup;

kulağının üstüne yatmayı tercih etti.

Yani aslında;

Dün yaşanan felaketi, göze almayı tercih etti!

Erzincanlı vatandaşlarımızı değil;

madenin ortaklarını, tercih etti!

Anadolu’nun, can suyunu taşıyan Fırat’ı değil;

rant musluklarını, tercih etti!

İşte biz;

Milletimize, doğamıza, toprağımıza yapılan, bu ihaneti,

görmezden gelemeyiz.

Gelmeyeceğiz.

Sessiz kalmayacağız.

Kabul etmeyeceğiz.

Cennet doğamız için, mücadele etmeye;

bıkmadan devam edeceğiz.

İliç’teki felakete, yol açan ihmallerin;

ve bu ihmallere, imza atanların,

peşini bırakmayacağız!

Ayrıca;

yaşanan sel felaketi sonucunda;

vatandaşlarımızın, daha fazla mağdur olmadan;

Antalya’nın, bir an önce, afet bölgesi ilan edilmesi için;

Milletvekilimiz, Uğur Poyraz’ın attığı adımla;

Meclis Başkanlığı’na, bir kanun teklifi sunduk.

Kimsenin şüphesi olmasın;

Her iki konuda da, sürecin takipçisi olacağız!

Aziz milletim;

İktidarın, yine;

boş konuşmalarla, hamasi nutuklarla ve öfke nöbetleriyle geçirdiği;

bir haftayı daha, geride bıraktık…

Her hafta olduğu gibi, bu hafta da;

ay sonunu getiremeyen, asgari ücretlimiz;

görmezden gelindi.

Borç batağındaki emeklilerimiz;

duymazdan gelindi.

Her hafta olduğu gibi, bu hafta da;

Milletimizin gerçek gündemi;

es geçildi…

Biz, bu ibretlik durumu, artık yadırgamıyoruz.

Çünkü biliyoruz ki;

İktidarın artık;

beceriksizliklerinin, üstünü örtecek, bahanesi kalmadı.

Tutulmayan vaatleri, unutturacak sözü;

milletimizin dertlerine, derman olacak, çözümü kalmadı.

Velhasıl;

Ak Parti’nin artık;

milletimize verecek, hiçbir şeyi kalmadı.

İktidarının 21’inci yılında, 21 yıl öncesini aratan;

Ve 21 yıldır;

her sıkıştığında, aynı vaatleri tekrarlayan;

artık miadını doldurmuş bir iktidarla, karşı karşıyayız…

Kasım 2002’de;

Yani, Ak Parti, milletimizden yetkiyi devraldığında;

faiz, yüzde 46’ydı.

Bugün, 2024 yılındayız;

faiz, yüzde 45 seviyesinde…

Kasım 2002’de, iktidara geldiklerinde;

Enflasyon, yüzde 30’du.

Bugün, 2024 yılındayız;

enflasyon ise;

Instagram filtrelerini aratmayan, TÜİK filtresine rağmen;

geldi, yüzde 65’e dayandı…

Hatta, biliyorsunuz;

artık hayatımızda,

Ak Parti iktidarının, ekonomi literatürüne kattığı,

yeni bir enflasyon çeşidimiz, daha var:

“Hissedilen enflasyon…”

O da, neredeyse yüzde 130’a ulaştı…

Yıllardır;

“Tek haneli faiz, tek haneli enflasyon…” diye diye gezdiler.

21 yılın sonunda ise, başladıkları yerin bile, gerisine düştüler…

Girdikleri, her seçimde;

2023 vizyonundan bahsettiler.

2024 yılına geldik;

Ama daha, vizyonun, v’sine bile ulaşamadılar.

İstikrar dediler;

Son 5 yılda, 6 kez, Merkez Bankası Başkanı değiştirdiler.

İstikrar dediler;

Son 5 yılda, 4 kez, ekonomi politikası değiştirdiler.

İstikrar dediler;

Ama bir tek, Sayın Erdoğan’ın koltuğunda, istikrar sağlayabildiler.

Tutarsız ve akıl dışı politikalarıyla;

ekonomimizi, her geçen gün, daha da harap ettiler.

Damat Bakan’ın, buram buram liyakat kokan yönetimiyle, olmadı.

Nebati Bakan’ın, pırıltılı epistemolojik kopuşları, kurtarmadı.

Faiz lobilerine, uluslararası tefecilere, el avuç açmak, sonuç vermedi.

Paramız pul oldu;

Milletimizin çektiği çile, büyüdükçe büyüdü;

Ama Sayın Erdoğan’ın inadı, bir türlü durmadı, durulmadı.

Baktılar, ekonomideki çöküşü engelleyemiyorlar;

Bu sefer de, 2023 seçimlerinden sonra;

vitrin değiştirmeye karar verdiler…

“Vitrin” diyorum, çünkü;

ekonomide sadece, görünen yüzü değiştirler.

Vitrin değişti ama;

ekonomideki büyük yıkıma, sebep olan, 

zihniyet değişmedi.

Sayın Erdoğan, elini ekonomiden çekmedi.

Eski Merkez Bankası Başkanı, BDDK Başkanı oldu.

TÜİK’in, makyajlı rakam ustalarına, dokunulmadı.

Hâl böyle olunca da;

iktidarın bu girişimi, yine başarısızlıkla sonuçlandı.

Geldiğimiz noktada ise, bizler, milletçe;

daha önce, defalarca izlediğimiz, aynı vasat filmi;

bugün, yeniden izliyoruz…

Yine, değişen bir Merkez Bankası Başkanımız var.

Yine, düşmeyen bir enflasyonumuz var.

Yine, tutmayan hedefler, unutulan sözler, karşılanmayan beklentiler var.

Ve tabii ki, yine;

tüm bu beceriksizliğin, basiretsizliğin ve ciddiyetsizliğin,

yüküsırtına vurulan, cefakar Türk milleti var!

Değerli dava arkadaşlarım;

Diyanet İşleri Başkanlığı, bu yıl;

fıtır sadakasını, 130 lira olarak belirledi…

Üstelik bu 130 lirayı da, asgari sınır olarak gösterdi. 

Biliyorsunuz fitre;

bir kişinin, günlük normal gıda ihtiyacı demektir.

Diyanetin belirlediği rakama göre;

4 kişilik bir aile için, aylık gıda ihtiyacı;

15 bin 600 lira ediyor.

Bu da aslında, diyanetin, Mart ayı için belirlediği,

açlık sınırını gösteriyor.

Yani;

fitre üzerinden, hesap ettiğimizde bile;

açlık sınırı, en düşük emekli maaşının;

tam, 5 bin 600 lira üzerinde…

Yani bugün;

Diyanet İşlerine göre bile;

milyonlarca emeklimiz;

açlık sınırının altında, yaşam mücadelesi veriyor.

Yani;

işine geldiğinde, “Nass’a” sığınan Ak Parti’nin, devri iktidarında;

artık Türkiye’de, emeklinin payına, fitre bile düşmüyor!

Böyle vicdansızlık olur mu?

Böyle devlet yönetilir mi?

Üstelik, daha bunun içinde;

elektrik, su, doğal gaz, kira, giyecek, ulaşım masrafları da yok…

Bu vesileyle, buradan;

bir kez daha, iktidara seslenmek istiyorum:

Emeğinin, karşılığını arayan emeklilerimizin sesini, artık duyun!

En düşük emekli maaşını, derhal, asgari ücret seviyesine çıkarın!

“Enflasyona filtre, emekliye fitre” düzenine de;

bir an önce son verin!

Ayıptır, günahtır!

Değerli dava arkadaşlarım;

İktidarın, ekonomimizi, içine düşürdüğü tablonun, vehametini;

sadece biz söylemiyoruz.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta;

Merkez Bankası, Başkan Yardımcısı, Cevdet Akçay da;

Enflasyon RaporuBilgilendirme Toplantısı’nda;

tam olarak, bu vehameti anlattı…

Dedi ki;

“Ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti, mevduat faizi linki kopmuş;

Politika faizi, enflasyon linki kopmuş;

Faiz, kur linki kopmuş… "

Tabi kendisi, liyakatli ve ciddi bir ekonomisttir.

O nedenle;

“Ekonominin, canına okumuşlar.” diyemedi.

“Link kopmuş” diyerek, durumun vehametini,

kibarca ifade etti…

Ama yine de;

bence, eksik söyledi…

Asıl neredeki link koptu, biliyor musunuz?

Sarayla, milletin arasındaki link koptu!

Sarayla, emeklinin arasındaki link koptu!

Sarayla, çalışanın arasındaki link koptu!

Ak Parti iktidarının;

ahlakla, vicdanla, akılla arasındaki link koptu.

Bu kadar link kopunca da;

ekonomideki, tüm linkler koptu.

Ben bu vesileyle, buradan, yeni Merkez Bankası Başkanına,

ve çalışma arkadaşlarına, başarılar diliyorum.

Umarım kopan linkleri, yeniden tamir edebilirler.

Ama şimdiden söyleyeyim, işleri oldukça zor…

Çünkü;

İktidarın, demokrasiyle arasındaki bağ, kopuk olduğu sürece;

ne yapsalar boş!

Çünkü;

Hukukun, adaletle arasındaki bağ, kopuk olduğu sürece;

ne yapsalar boş!

Çünkü;

Devletle millet arasındaki bağ, kopuk olduğu sürece;

ne yapsalar boş!

Aziz milletim;

Bu kopukluklar, sadece ekonomi yönetimini değil;

ülkemizdeki birlik ve beraberliği de, derinden etkiliyor.

Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz hafta;

hepimizin ortak acısının, ortak yarasının,

ve ne yazık ki, ortak çaresizliğinin, yıl dönümüydü…

Tertemiz niyetlerle uyunan, bir gecenin;

kapkaranlık sabahının, yıl dönümüydü…

6 Şubat’ta gerçekleşen, Kahramanmaraş merkezli depremlerin;

birinci yıl dönümüydü…

Buradan, bir kez daha,

kaybettiğimiz vatandaşlarımıza, Yüce Allah’tan rahmet;

ailelerine ve sevenlerine de, sabır diliyorum.

Türk milleti olarak, bir kez daha, başımız sağ olsun…

Aradan, koca bir yıl geçmesine rağmen;

iktidar, tarihimizin, en büyük felaketlerinden birinin, yarasını;

beceriksizlikle, basiretsizlikle ve ciddiyetsizlikle, sarmaya çalışmaya;

aynen devam ediyor.

Hâl böyle olunca da,

maalesef yara kapanmıyor;

bilakis, sürekli kanıyor.

Depremzede vatandaşlarımızın;

Depremin, birinci haftasında da, sığınacakları bir çatıları yoktu;

birinci yılında da yok!

Depremin, birinci haftasında da, işleri, aşları yoktu;

birinci yılında da yok!

Depremin, birinci haftasında da;

kaybolan çocuklarımızın, peşine düşen yoktu; 

birinci yılında da yok!

Çünkü;

ülkemizi yöneten iktidarın;

depremin, birinci gününde de, utanması yoktu;

birinci yılında da, maalesef hâlâ yok!

Mesela;

Depremin, birinci haftasında;

enkazın altındaki vatandaşlarımıza, saatlerdir ulaşılamamışken;

utanmadan;

“Dayanıklı yollar sayesinde;

Ulaşım, kesintisiz sağlanmış oldu.” diyebilen;

bir Ulaştırma Bakanı vardı. 

Birinci yılında ise;

Milletimiz, konteynırlarda, 2’nci kışını geçirirken;

utanmadan, adeta, dalga geçer gibi;

“Ölüsü olmayanlar, bize mis gibi villa verdiniz diyor.” diyebilen,

bir Çevre ve Şehircilik Bakanı var!

Nitekim;

felaketin, daha ilk haftasında;

“tuttuğumuz defteri açacağız” diye,

milletimize, tehditler savuran bir Sayın Erdoğan vardı;

Felaketin, 1’inci yılında da;

kaldığı yerden, aynen devam eden, bir Sayın Erdoğan var... 

Kendisi, Hatay’da çıktı ve dedi ki;

“Merkezî yönetimle, yerel yönetim, el ele vermezse;

dayanışma hâlinde olmazsa;

O şehre, herhangi bir şey gelmez.

Hatay’a geldi mi?

Bak şu anda, Hatay garip kaldı.”

Sanki, Ak Parti tarafından yönetilen;

Kahramanmaraş, garip kalmamış gibi…

Merkezi hükûmet ile, el ele, kol kola olan;

Gaziantep, garip kalmamış gibi…

Malatya, garip kalmamış gibi…

Adıyaman, garip kalmamış gibi…

İtiraf mı, tehdit mi, belli olmayan;

İnsanlıktan uzak, böylesine bir cümleyi kurdu.

Peki sonra ne oldu?

Aradan, 1 hafta geçti;

Kendisi, sanki bu cümleleri, hiç kurmamış gibi;

Çıktı ve;

“Bizde, ‘oy yoksa hizmet de yok’ diye,

milleti açık açık tehdit etmek olmaz.” dedi.

Biz elbette, Sayın Erdoğan’ın, bu geri viteslerine, kıvrak dönüşlerine alışığız.

Kendi kendisini, yalanlamalarına da alışığız.

Ama 1 hafta içinde, ne yaşandı da;

Sayın Erdoğan, böyle bir dönüş yaptı;

onu da, elbette burada konuşacağız…

Değerli arkadaşlarım;

Biliyorsunuz, deprem felaketinin, 1’inci yıl dönümünün gecesinde;

Hataylı vatandaşlarımız, bir anma etkinliği yaptı.

Bu etkinliğe;

hem iktidar tarafından;

hem de, ana muhalefet tarafından, katılanlar oldu.

İşte o gece, Hatay’da, bir kırılma anı yaşandı.

Hataylılar, iktidarı da, ana muhalefeti de,

dinlemek istemedi;

İki tarafı da, duymak istemedi;

iki tarafa da, tepki gösterdi.

O tepki;

Birbirine suç atma yarışına girerken;

milleti duymayanlara karşı, bir tepkiydi!

O tepki;

Yaraları sarmak yerine;

Milletin, büyük acısından;

siyasi rant devşirmeye kalkanlara karşı, bir tepkiydi!

O tepki;

Türk milletini, yıllardır, iki yumruk arasına sıkıştıran;

kayıkçı düzenine, karşı bir tepkiydi!

Sayın Erdoğan’ın, keskin dönüşünün sebebi de;

işte bu tepkiydi!

Çünkü kendisinin, en korktuğu şey;

bu siyasi tefeci düzenin, bozulmasıdır!

Onun, en korktuğu şey;

Sözde rakibiyle, el ele verip, millete dayattıkları;

ayrışma ortamının, son bulmasıdır!

Onun, en korktuğu şey;

Ana muhalefetle aralarındaki, ruh ikizliğinin, ortaya saçılmasıdır!

Aslında Hataylılar, o gece;

“Birbirinizden bir farkınız yok!” dediler!

El hak, doğru da söylediler.

Nitekim;

ana muhalefetten de;

gösterilen tepkiyi hazmedemeyenler, çıkıp, dediler ki;

“Protestocuların, kim olduğunu biliyoruz .”

Hatta, tek tek saymış olsalar gerek;

Sonra, bir de ekleme yapıp;

“100 protesto yaşandıysa, 99’u hükûmete yönelikti.” dediler…

Yaaa…

Demokrasi havarilerine bak sen…

Sansürden sonra, bunu da görmüş olduk…

Hadi biz, rakibiz.

Ama bunlar;

sadece bizim eleştirilerimizi değil;

artık milletin eleştirilerini de, kabul edemez olmuşlar.

Bir yandan;

vatandaştan tepki görünce, “marjinalleeeer” diyenleri kınayacaksınız.

Ama o tepki, size gelince;

dönüp vatandaşa, “biz onları biliyoruz” diye,

parmak sallayacaksınız…

Yok öyle yağma! 

Buradan açıkça ilan ediyorum;

Bizim için;

“Çadır yok” diyen depremzedelere;

“tasmalı” diyen, meczup yandaşlar ile;

Kendilerine oy gelmediği için;

yapılan yardımları, “haram” eden;

vicdansız yoldaşların arasında;

hiçbir fark yoktur!

Bizim için;

Kendinden olmayana, nefret saçan, iktidar dili ile;

Kendine laf edene, öfke kusan, ana muhalefet dili arasında;

hiçbir fark yoktur!

Bizim için;

Evine, ocağına, ateş düşen milletimizi;

dinlemek, duymak, anlamak yerine;

kendine siyasi fayda çıkarmaya çalışanların arasında;

en küçük fark yoktur!

İşte bu yüzden;

Atatürk’ün emaneti Hatay’ımızdan, Hataylı vatandaşlarımızdan,

özellikle rica ediyorum:

Hiçbir sorumluluğu üzerine almayan, bu iktidara da;

Yıkılan binaların, müteahhidinin, villasında oturanlara da;

mecbur değilsiniz!

Bu beceriksizliğe, bu ciddiyetsizliğe, bu umursamazlığa,

mecbur değilsiniz!

Etrafınızı saran, bu çift taraflı yüzsüzlüğe,

mecbur değilsiniz!

Siz;

iyi planlanmış şehirlerde, güvenli evlerde,

oturmaya layıksınız.

Siz;

ahlaklı, vizyoner, çalışkan, adaylara layıksınız.

Siz;

kendi cebinden önce, sizin canınızı düşünecek,

ahlaklı adaylara layıksınız.

Siz;

Vasata değil;

Belediyeciliğin, en iyisine layıksınız!

İşte o yüzden, gelin;

bu hileli oyunun, iki tarafına da;

hak ettiği dersi, sandıkta verin!

Gelin;

sizi duymayan, sizi önemsemeyen, siyaset simsarlarını;

attaagöderin!

Gelin;

İYİ Parti’nin, tertemiz adayına;

Hatay’ı yeniden inşa etmek için, ülkesine dönen evladına;

Nusret Cömert kardeşime, helal oylarınızı verin!

Değerli dava arkadaşlarım;

Biz;

Sürekli olarak, değerlerimizin çarpıştırıldığı;

Ceketlerin önümüze, aday diye dayatıldığı;

Ve merkezinde, milletin olmadığı;

bu kayıkçı siyasetini, reddediyoruz!

Bizim için siyaset;

bir vizyon yarışıdır.

Bizim için siyaset;

bir kadro yarışıdır.

Bizim için siyaset;

bir hizmet yarışıdır.

Bizim için siyaset;

“ben daha iyi yönetirim” iddiasının yarışıdır.

Ve biz, İYİ Parti olarak;

O vizyona da;

O kadrolara da;

O hizmet aşkına da;

O iddiaya da sahibiz.

Siyasetimizi de;

milletimiz ve memleketimiz için ortaya koyduğumuz;

vizyonumuz, çözümlerimiz ve projelerimizle yapmaya;

inatla ve ısrarla, devam edeceğiz.

Ve yerel seçimlerden başlayarak;

bayrağı devralacağız.

Bu doğrultuda da, her hafta;

farklı bir başlık üzerinden,

İYİ Belediyecilik vizyonumuzu;

milletimize sunuyoruz.

Nitekim bu hafta da;

Yetkiyi devraldığımızda,

kentsel sağlık hizmetlerinde atacağımız,

köklü adımlara değineceğiz.

Aziz milletim;

Her şeyden önce;

“Sağlıklı insanlar, sağlıklı şehirlerde yaşar.” düşüncesiyle;

sağlık hizmetlerini, her yönüyle iyileştirip, yaygınlaştıran;

yeni nesil bir belediyecilik anlayışını;

yönettiğimiz tüm şehirlerimize, süratle getireceğiz.

Yetkiyi aldığımız, tüm şehirlerimizde;

Vatandaşlarımızın, temel sağlık hizmetlerine,

kolaylıkla erişebilmesi için;

nüfus büyüklüğüne göre, belediye tıp merkezleri kuracağız.

Bu merkezlerde;

kadın ve doğumdan, iç hastalıklara;

fizik tedaviden, çocuk hastalıklarına;

ağız ve diş sağlığından, psikiyatriye kadar, birçok branşta;

koruyucu hekimlik, ayakta teşhis ve tedavi hizmetlerini;

muayene farkı, almadan sunacağız.

Ayrıca;

yine bu merkezlerde;

tahlil ve görüntüleme imkanları sunacağımız gibi;

vatandaşlarımıza, “ilaç desteği” de sağlayacağız.

Sosyal güvenlik koruması olmayan;

kadın, çocuk ve yaşlılar ile, şehit yakınlarına da;

öncelik tanıyacağız.

Belediyelerimizde;

hastane öncesi, acil yardım ve hasta transfer ekiplerinin;

tıbbi personel sayısını ve teknik donanımını artıracak;

yeterlilik sorununu da, süratle gidereceğiz. 

Yönetimini devraldığımız şehirlerimizin, tamamında;

Evde sağlık hizmetleri kapsamında;

Doktor, hemşire, psikolog, diyetisyen, fizyoterapist,

ve sosyal hizmet uzmanlarından oluşan;

gezici, “İyi Destek” ekipleri oluşturacağız.

Bu ekipler sayesinde;

yaşlı, engelli, kronik hastalığı olan vatandaşlarımıza;

tıbbi destek hizmeti sunacağız.

Bu vatandaşlarımızın,

sağlık kurumlarına, transfer işlemlerini de;

yine bize sağlayacağız.

Ayrıca;

Evde bakım hizmetlerini,

tüm belediyelerimizde yaygınlaştıracağız.

Nitekim bu doğrultuda;

sertifikalı eğitim programları düzenleyerek;

mesleki yeterliliğe sahip, sağlık personeli sayısını artıracağız. 

Yaş almış vatandaşlarımız için;

sosyal faaliyetlerde bulunabilecekleri,

günübirlik yaşam ve bakım merkezleri açacağız.

İYİ Belediyecilik vizyonumuzla;

Engelli vatandaşlarımızın,

günlük hayatta, ihtiyaç duydukları hizmetlere, eşit erişim sağlayan;

yaşamlarını, en üst seviyede kolaylaştıran;

“Engelsiz Kentler” inşa edeceğiz. 

Bu kapsamda atacağımız;

altyapı ve üstyapı adımlarının haricinde;

Engelli vatandaşlarımıza uygun;

yüksek sağlık standartları ve rehabilitasyon olanakları sağlayan;

“Engelsiz Yaşam Merkezleri” kuracağız.

Bu merkezlerimiz için de;

nitelikli ve eğitimli personel istihdamı sağlayacağız. 

Tabii tüm bunların içerisinde;

Özel gereksinimli çocuklarımızı da unutmadık.

Onlara da;

eğitim, beslenme, sağlık ve rehabilitasyon hizmetleri sunmak için;

devraldığımız her ilçede, merkezler açacağız. 

Biliyorsunuz;

Ekonomideki, büyük yıkımın da, bir sonucu olarak;

madde ve uyuşturucu bağımlılığı;

ailelerimizin, kanayan yarası haline gelmiş durumda.

O nedenle;

Bağımlılıkla mücadelede;

Sadece önleyici tedbirlerle yetinmeyeceğiz.

100 bin nüfus üzerindeki, il ve ilçelerimizde;

“tedavi ve rehabilitasyon merkezleri” kuracağız.

Eğitimli uzman personelin bulunduğu bu merkezlerde;

teşhis, tedavi ve destek faaliyetlerini de yürüteceğiz.

Tüm bunlar ve daha fazlası;

önce 1 Nisan’da, İYİ Parti belediyelerinde;

sonra da, İYİ Parti iktidarında, tüm Türkiye’de!

Şimdiden, milletimize ve memleketimize,

hayırlı uğurlu olsun!

Değerli dava arkadaşlarım;

Türk siyasetinin, bugün içerisinde bulunduğu ortamda;

biz aslında, bir değil;

iki otokratik yapıya karşı, mücadele ediyoruz.

Üstelik, her iki yapının da;

yöntemleri aynı, zihniyetleri aynı, çıkarları aynı…

Mesela;

İktidar güdümündeki, yandaş medyaya göre;

ülkemizde her şey yolunda;

bütün sorun, ana muhalefette.

Ana muhalefetin güdümündeki, yoldaş medyaya göre ise;

ana muhalefetin, kendi iktidar alanında, her şey yolunda;

bütün sorun, iktidar partisinde…

Bir taraf;

iktidarın günahlarını gizlemek için,

ana muhalefete yükleniyor.

Diğer taraf ise;

ana muhalefetin, yetersizliğini gizlemek için;

iktidara yükleniyor.

Ama bu orta oyununda;

Millete, memlekete, ne olursa olsun;

sonuç hep aynı kalıyor.

Hacivat, Hacivatlığından;

Karagöz de, Karagözlüğünden, fevkalade memnun.

İkisinin de ortak ve en büyük dertleri ise;

bu düzene, bir üçüncünün girmemesi...

Çünkü;

El ele kurdukları, bu hileli düzende;

yaptıkları sözde siyaset, çok konforlu…

Kocaeli Çayırova'da kaçak yapıya af yok! Kocaeli Çayırova'da kaçak yapıya af yok!

Milletin sorunlarına, çözüm üretmek gibi, bir dertleri yok. 

Milletin önüne, doğru adayları çıkarmak gibi, bir dertleri de yok.

Hele ki;

Milletin, ayağına gidip;

vizyonlarıyla, projeleriyle, kadrolarıyla, oy istemek gibi;

bir dertleri hiç yok.

İşte biz, İYİ Parti olarak;

22 yıldır değişmeyen, bu tabloyu;

değiştirmek için mücadele ediyoruz.

Milletimizi birbirinden koparan, bu suni kutuplaşmayı;

bitirmek için mücadele ediyoruz.

En iyi kadroları, hangi parti getiriyorsa;

En iyi çözümleri, hangi parti üretiyorsa;

En iyi projeleri, hangi parti çıkarıyorsa;

O partinin, başarılı olacağı;

Millete hizmet iddiası üzerinden rekabete dayanan;

Millet odaklı, bir siyaset iklimini;

oluşturmak için, mücadele ediyoruz.

Ve bu yüzden de, beyefendilerin, rahatlarını bozuyoruz.

Konfor alanlarına, çomak sokuyoruz.

Kayıkçı kavgalarına, ayna tutuyoruz.

İşte bugün yaşadığımız;

tüm linçlerin, sansürlerin ve operasyonların,

temel sebebi budur!

Değerli dava arkadaşlarım;

Şimdi şöyle bir dönüp, geriye bakın.

İYİ Parti’mizi kurduğumuz günden, bugüne doğru,

olan bitene bakın…

Her şartta ve her dönemde;

“Yapılamaz” denilenleri, hep biz;

İYİ Parti olarak yaptık ve yapılabilir kıldık.

“Aşılamaz” sanılan duvarları, hep biz;

İYİ Parti olarak aştık ve aşılabilir kıldık.

“Geçilemez” sanılan engelleri, hep biz;

İYİ Parti olarak geçtik ve geçilebilir kıldık.

İşte bu yüzden;

aslında biz;

Türk siyasetinin, öncü kuvvetiyiz!

İktidarın ceberrutluğu karşısında;

kimselerin duramadığı bir dönemde;

“HAYIR” diyerek, ucube bir sisteme baş kaldıran;

bir öncü kuvvetiz!

Kimselerin, parti kurmaya, cesaret edemediği bir dönemde;

İYİ Parti’yi kurarak, yeni siyasi partilerin de kurulmasına, vesile olan;

tıkanan Türk demokrasisinin, önünü açan;

bir öncü kuvvetiz!

Kimselerin, koltuğundan kalkmadığı;

Genel merkezlerinden dışarı, adım atmadığı, bir dönemde;

Anadolu’yu karış karış gezerek;

ağaları, vatandaşın ayağına gitmeye zorlayan;

bir öncü kuvvetiz!

Kimselerin, milletin sesine, kulak vermediği bir dönemde;

Tüm linçlere, yalanlara ve iftiralara rağmen;

milletin sesini, haykırmaktan çekinmeyen;

bir öncü kuvvetiz!

Ve bugün de;

Kimselerin, seçime tek başına giremediği bir dönemde;

Tüm engellere, operasyonlara ve karalamalara rağmen;

hür ve müstakil duruşumuzla;

birçok siyasi partinin, tek başına aday çıkarabilmesine vesile olan;

siyasette rekabetin yolunu açan;

bir öncü kuvvetiz!

Ez cümle;

Yolu biz açıyoruz, arkamızdan gelen gelene…

Yanlış anlaşılmasın, elbette şikâyetimiz yok.

Birilerinin aksine, biz rekabet seviyoruz.

Yeter ki, arkamızdan gelsinler.

Yeter ki, milletimiz kazansın.

Yeter ki, demokrasimiz kazansın.

Yeter ki, milletimizin, yeniden velinimet olduğu;

siyasi tercihlerine, taleplerine, hayallerine, karşılık bulduğu;

bir rekabet ortamı oluşsun.

Yeter ki;

Türk siyaseti, bugün içinde bulunduğu;

ve milletimizin aleyhine çalışan;

siyasirant sarmalından;

bir an önce çıksın.

Yeter ki;

tüm partiler, seçime, kendi kimlikleriyle girsin;

ve milletimize, hizmet için yarışsın.

Elbette;

her siyasi partinin, bu yarışa girmeye,

cesaret edemeyeceğini de biliyoruz.

Elbette;

Tarlada izi olmayanların, harmanda da, sözü olamayacak.

Elbette;

Siyasette iddiası kalmayanların, seçimlerde de, adayı olamayacak.

Elbette;

Pusulada logosu olmayanların, milletin gönlünde de, yeri olamayacak.

Varsıın olsun;

Bizi, başka partilerin, ne yapıp, ne yapamadığı ilgilendirmiyor.

Bizi, kendini mahallenin ağası gören, bazı partilerin;

bozulan kimyaları da ilgilendirmiyor.

Bizi, sadece;

aziz milletimizin, hak ettiği yepyeni bir siyasetin, yolunu açmak;

ve bu yolda milletimizin desteğiyle,

Türkiye’nin milli demokratik yükselişini, inşa etmek ilgilendiriyor!

Ve ne mutlu bize ki;

bu kutlu hedefe ulaşacak, en iyi kadrolar, işte bu salonda!

Milletimiz için en iyisi, işte bu salonda!

Türkiye için en iyisi, işte bu salonda!

Kimse merak etmesin.

Yolumuz hak yoludur, yolumuz hakikat yoludur

Editör: Yüksel Ercan