Afganistan’dan almamız gereken ders

İçerisinde bulunduğumuz yüzyılın başında 1881 yılında hayata “Merhaba” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün muhteşem dehası ile emperyalist güçler tarafından paramparça edilmeye çalışılan Osmanlı bakiyesi Türkiye yeniden ayakları üzerinde durmuş yüz binlerce sahifeye sığmayacak destansı galibiyetler sonrası 29 Ekim 1923 yılında Genç Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu.

Atatürk’ün önderliğinde yönetim şekli “Cumhuriyet” olarak kabul edilen Türkiye yoluna emin adımlar ile devam ederken Osmanlının bırakmak zorunda kaldığı topraklarda ortaya çıkan 30’a yakın devletin nerede ise tamamı krallık ile yönetilir durumda kalmıştı.

Atatürk’ün Türkiye’si yeni yüzyıla Cumhuriyet idaresinde girip Cumhurbaşkanı Başbakan-Bakanlar kurulu gibi demokrasinin olmazsa olmazları hayata geçirilirken sözünü ettiğimiz ve sınırları içerisinde bizimde bulunduğumuz bu coğrafya babadan oğla geçen krallar tarafından yönetilmeye başlandı.

Atatürk’ün hayata veda ettiği 1938 yılından 12 yıl sonra yani 1950 yılında çok partili hayata geçildi ve o gün bu gündür halk sandığa gidiyor kendi kanaatine göre oy kullanıyor iktidara getirdiği hükümeti beğendiği takdirde beş yıl sonra tekrar seçiyor hoşuna gitmeyen siyasi kadroları da beş yıl sonra verdiği oylar ile yönetimden uzaklaştırıyor.

Bugün etrafımızdaki ülkelere bakın ,başta Suudi Arabistan olmak üzere kendisini devlet olarak tanımlamış ancak başta ABD ve İngiltere’nin hükümranlığını kabul eden, ülkelerinde var olan petrolün yönetimini bu emperyalist ülkelere vererek 30 yıl 40 yıl devletlerinin başında kalmayı başaran totaliter yönetimler mevcut.

Bir hafta içerisinde başlayan hareketlenme sonucu nerede ise bir tek mermi atmadan ele geçiren Talibanların Kabil şehrine girmesi ile ülkenin başta cumhurbaşkanı olmak üzere tüm üst düzey yöneticilerinin canlarını kurtarabilmek üzere başka ülkelere kaçtığını hep beraber şahit olduk.

Böyle bir noktada Atatürk’ün hayata geçirdiği Türkiye Cumhuriyetinin yönetim şeklinin olduğu demokrasinin ne büyük bir nimet olduğu şu sıralarda daha net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Girdiği hiçbir savaşı kaybetmeyen Gazi Mustafa Kemal istese ülkenin yönetim şeklini Cumhuriyet olarak ilan etmez “ Bu ülke bağımsızlığını benim sayemde kazandı o yüzden ben kendimi yeni padişah –yeni kral ilan ediyorum” der ve hiç kimseden de aksi bir cevap gelmezdi.

Seçmen yukarıda da belirttiğimiz gibi sandık önüne geldiğinde kendisini yönetecek siyasi kadroları seçiyor, Yönetim şeklimiz Cumhuriyet sayesinde bizim dışımızdaki ülkeler ile iyi ilişkiler içerisinde buluyor, Dünyada pek çok ülke demokrasiye olan güvenden dolayı ülkemize yatırım yapıyor.

Afganistan ve benzeri ülkelerde sabah erken kalkan “ülke benim” diyerek meydan okuyor, ülkede demokrasi olmadığı için silahı fazla olan gücü fazla olan kısa zamanda yönetimi ele geçiriyor, kendisinden daha güçlü birileri gelinceye kadar mevcudiyetini devam ettiriyor.

Afganistan yönetimini Talibanların ele geçirmesinden sonra ortaya çıkan görüntüler hepimizin kanını donduruyor, canını kurtarmak adına müslümanın müslümandan kaçtığı .oluğunu çocuğunu eşini dostunu bırakıp ülkeden ayrılmaya çalışan uçakların gövdesine yapışan binlerce Afganlının içler acısı halini görüyoruz.

Bu görüntüler bizim Demokrasiye daha çok sahip çıkmamızı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine daha fazla sarılmamız gerektiğini gösteriyor.

Ya Cumhuriyet değerlerine ve Atatürk ilklerine sıkı sıkı sarılacağız yada hakkın hukukun can güvenliğinin olmadığı bu coğrafyanın bataklığında boğulacağız.

Karar sizin…