31 mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçime katılabilmek adına YSK’nın belirlediği takvim uyarınca partiler başkan adayları ile birlikte belirlenen meclis üyesi listeleri ile birlikte SKM’lerin belirlediği güzergah boyunca yollara düştüler.
Pek çok okuyucumuzun da katılacağı gibi belki de Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirdiği ikili yapı dolayısı ile seçmen sadece ve sadece siyah ile beyaz arasında sıkıştı kaldı.
Halbuki 31 mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçime siyasi yelpazenin en sağından en soluna kadar çok sayıda siyasi parti ve o siyasi partilere mensup binlerce başkan adayı ile on binlerce meclis üyesi ve il genel meclis üyesi adayı katılıyor.
Geçtiğimiz hafta 4-5 kişilik bir arkadaş grubu ile çay içip sohbet ederken içeriye orada bulunanlarının tamamının tanıdığı bir siyasi partinin büyükşehir belediye başkan adayı girdi.
Kısa bir hoş beş ve “nasılsın-iyimisin” faslından sonra aday seçildiği takdirde yapacaklarını anlatmaya çalışırken orada bulunanların tamamı adayın tek bir kelime etmesine fırsat bırakmadan Allah ne verdiyse hücum edince aday derdini anlatamadan çıktı gitti.
Adayın aramızdan ayrılmasından sonra orada bulunanlar “-Yahu senin başka işin mi yok, neden uğraşıp zamanını boşuna harcıyorsun, kazanacağın yok” diye başlayan ve yüzlercesi ile devam eden olumsuz ifadeler kullanmaya devam ettiler.
Mesele artık dayanılmaz bir noktaya gelince orada bulunanlara “-Arkadaşlar hepimizin bir dünya görüşü var, hepimizin gönlünde bir siyasi parti var, aday buraya yapması gereken vazifeyi yerine getirmek için gelmiş, size düşen kendisine hayırlı olsun demek adayı doğduğuna doğacağına pişman ettiniz” dediysek te sonradan farkına vardık ki başarılı olamamışız.
Sonra baktık ki bu durum sadece bizim çevremizde değil nerede ise ülkenin tamamında cereyan ediyor, Tam ortadan ikiye bölünmüş olan seçmen kendi dünya görüşüne uymayan parti adayını anasından doğduğuna doğacağına pişman ediyor.
Mesele adayın kazanmasında yada kaybetmesinde değil, yapılacak olan seçim öncesinde kendisini anlatmak ve tanıtmak adına ziyaret ettiği seçmenden hiç hak etmediği davranışlara maruz kalmaktır.
Yerel seçimde bir siyasi partiden aday olanlar arasında son derece zengin yüzlerce hatta binlerce insan çalıştıran yada Devletin en üst kademelerinde bürokrat olarak görev yaparken “-Yaşadığım bölgeye birazda siyaset yolu ile hizmet edeyim” diye düşünen epey bir isim mevcut.
Ancak söz konusu bu isimler caddenin başında hiç bir işte dikiş tutturamamış kişi yada kişilere “-Merhaba ben falanca partinin belediye başkan adayıyım bana oy verirmisiniz.?” diye sorar sormaz ömrü hayatında görmediği davranışlar ile karşı karşıya kalıyor.
Türkiye’nin artık bu son derece kötü alışkanlıklardan kurtulması lazım, Demokrasinin gereği olan ve seçimlere katılmaya hak kazanmış bir siyasi partinin adayına oy vermesek bile “Hayırlı olsun, tebrik ederiz” demek bırakın seçmen olmayı insan olmanın temel görevidir.
En azından 31 mart tarihine kadar sözünü ettiğimiz en temel insanlık görevimizi yerine getirelim.
Adayları sevmesek bile saygıda kusur etmeyelim.