17 Ağustos, dinmeyen sızı

17 Ağustos 1999 tarihi bizim için daha çok gözyaşı/Acı ve kayıp olarak karşılık buluyor, “Asrın felaketi” olarak tanımlanan Marmara depremi sırasında çevremizde ki pek çok insan annesini, babasını, kardeşini, çocuğunu, yakınlarını, akrabalarını kaybetti.

24 yıldır kalbimizde kanayan bir yara olarak duran Marmara depremi ile ilgili her yıl depremin derin yaralar açtığı yerleşim merkezinde anma toplantıları yapılıyor, acılar tazeleniyor,  hatıralar bizi yeniden gözyaşlarına boğuyor.

“Ateş düştüğü yeri yakar” misali özellikle Marmara bölgesinde yüzbinlerce insanımızı en az bir yakınını kaybetmenin üzüntüsü ile yüreği yaralı bir şekilde hayat sürüyor.

Deprem sonrasında belki hatırlayanlar vardır “Yeni 17 Ağustoslar olmasın, depremlerde çok fazla can kaybı yaşamayalım” diye eline mikrofonu alan pek çok siyasetçi sayısını bizimde unuttuğumuz kadar vaatte bulundu.

17 Ağustos depremini takip eden günlerde özellikle çok acil bir şekilde deprem bakanlığı kurulmasının şart olduğu , deprem kuşağı bölgesinde olan ülkemizin bir daha böyle acılar yaşamaması adına alınacak önlemlerin başında deprem bakanlığı kurulması gerektiği söylendi durdu.

17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen depremde kabul etmek gerekir ki yıkılan pek çok bina ile birlikte yorulan, hasar gören çok sayıda bina var, bu hasar gören yoran binalar ile ilgili de gerekli işlemlerin yapılacağı da söylenmişti.

İsmi “Kentsel dönüşüm” olan bu yoldan ilerlemek depreme dayanıklı binalar yapmak adına ilk yıllarda biraz gayret gösterildi ise sonradan belki de maliyetlerin armasından olsa gerek kentsel dönüşümden nerede ise bahsedilmez oldu.

Bugün bir deprem meydana gelse özellikle Marmara bölgesinde çok sayıda binanın zarar göreceği milyonlarca vatandaşımızın depreme maruz kalacağı konu ile ilgili herkes tarafından dillendiriliyor.

Ancak işin garip tarafı kentsel dönüşüm ile ilgili alınması gereken mesafenin çok çok gerisinde kaldığımız ve sonunda “ne olacaksa olsun” noktasına kadar geldiğimizdir.

Bizde “Deprem öldürmez binalar öldürür “şeklinde bir tanımlama var ki bu son derece doğru bir ifadedir, günün teknolojisine uygun vatandaşın ihtiyacını karşılayacak, depreme dayanıklı, sosyal donatı alanları ayrılmış konutların hayata geçirilmesi ile en azından belli tedbirlerin alınabileceğini düşünüyoruz.

Ancak olabilecek bir depremde vatandaşların toplanma alanlarının bile imar değişikliği yapılarak alışveriş merkezleri haline getirildiği bir süreçte depreme ne kadar hazırlıklı olduğumuzda daha iyi anlaşılabilir.

Deprem hayatımızın gerçeği,

Nerede ise hemen her gün ülkemizin bir başka tarafında meydana gelen irili ufaklı depremler dolayısı ile korkuya kapılıyor endişe duyuyoruz.

Vatandaşın duyduğu endişeyi ülkeyi yönetenlerinde duyması, depreme dayanıklı binaların bir an önce inşa edilmesi ama bundan daha önemlisi acil bir şekilde “Deprem bakanlığının” kurulması ile ilk adımlar atılabilir.

Biz depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet yakınlarına baş sağlığı diliyoruz.

Yeni 17 Ağustoslar meydana gelmeden önce gerekli önlemlerin alınması teknolojinin gerektirdiği binaların hayata geçirilmesi hepimizin öncelikli beklentisi.

Çok geç olmadan..